Gelişmiş ülkelerin büyük şehirlerinde 10 yıl gibi kısa bir süre içerisinde insansız akıllı (otonom- autonomous (özerk) ) araçların kullanılması söz konusu. Akıllı araçların güvenlik yeterliliklerini ispat etmeleri ve bunlarla ilgili yasal düzenlemelerin hazır hale gelmesiyle insansız akıllı araçların caddelerde yol alması beklenen bir durum.
Akıllı araç deyince illa sürücüsüz olacak diye bir kural yok tabii. Siz de kendi aracınızı alıp, sürücü koltuğuna oturup, zaman zaman aracınızı kendiniz kullanmak isteyebilirsiniz. Aynı bugünlerde otomatik viteslerle beraber verilen F1 tipi manuel vites değiştirme fonksiyonu gibi. Ancak bu tür özellikli araçlar, yerini çok hızlı bir şekilde tam akıllı ve sürücü koltuğu, hatta sürücü gibi bir kavramın olmadığı araçlara bırakacak. Bir süre sonra eski tip araçları kullanmakla ilgili insanoğlunun herhangi bir fikri bile olmayacak. Bu senaryoda bu son kaçınılmaz.
Akıllı araçların caddelere çıkmasının birçok yararı olacakmış gibi görünüyor. Bunların başında araç paylaşım sistemi denilen düzenlemeler sayesinde, araç satın alma gereksinimimizin olmayacağı, ihtiyaç halinde insansız akıllı araçlardan kiralayabileceğimiz öngörüsü var.
Uber isimli bir araç paylaşım uygulamasının ulaştığı inanılmaz piyasa değeri, bu öngörünün ekonomi dünyasında da şimdiden fiyatlandığını ve gerçekleşme ihtimalinin ne kadar olası göründüğünü göstermekte.
Peki bu araçları satın almak isteyecek mıyız?
Bir akıllı arabaya 10 binlerce lira yatırmak, sigortalatmak, bakımıyla uğraşmak, park edecek yer bulmaya çalışmak yerine, çağrıldığı anda park ettiği yerden ayağımıza gelen, sonra gideceğimiz yere varınca park etme derdiyle uğraşmayacağımız, yazılımla kendine ayrılmış en yakın yere park eden veya bir başka araç talebini karşılamaya giden araçları kullanmayı tercih etmez miyiz? Tahmini maliyet aylık 150 ile 300 dolar arasında değişir diye bir öngörü de var üstelik.
Bütün bunların gerçekleşmesi için muazzam bir altyapı maliyeti gerekmekte. Altyapı demişken Türkiye’nin durumu ne olur dersiniz. Devlet yöneticilerimiz uzun yıllardır, Sanyide önemli sıçramaları yakalarsak, batı ile aramızı kapatıp, gelişmiş bir ülke haline gelebileceğimizden bahsedip dururlar. Sanayi Bakanlarımız daha önce elektrikli aracın ülkemize bu sıçramayı sağlatabilecek bir değişimi getirdiğini söylüyorlardı. Ülkemizde elektrikli araç da üretildi ancak ne yazık ki henüz elektrik şarj nokta sayısı yok denecek kadar az.
İnsansız akıllı araçlar daha büyük bir sıçramayı beraberinde getirecek.
Büyük otomobil üreticileri bu araçlara yatırım yapmada ne kadar hevesliler?
O noktada biraz sıkıntı var gibi görünüyor. Zira elektrikli araba üretimi konusu bir prestij meselesi olmaktan çıkıp, üretim bantlarında bir hayli yer kaplamaya başladı. Ancak insansız araç düşüncesinin yarattığı, araçları satın alma ve onları sürekli yanımızda bulundurma gereksinimini yok etme ihtimali, üreticileri düşündürüyor gibi. Bu tip araçların öncülüğünü pazar payı konusunda gerilerde olan Tesla firmasıyla, Google’ın yapıyor olması biraz da bu yüzden.
Tesla’nın geliştirdiği yarı akıllı aracın 7 Mayıs 2016’da ölümlü bir kazaya yol açmış olması Amerikan basınında bir hayli uzun süre yer aldı. Tesla’nın araçları basın tarafından çok yakından izleniyor. Teknolojinin vardığı noktada İnsansız araçların hayatın her alanına girmesi kaçınılmaz görünüyor, her ne kadar endüstri tarafında önemli direnç görüyormuş havası olsa da. Ülkemizde milli bir otomobil endüstrisi bulunmadığına, milli otomobil çalışmaları devlet eliyle yürütüldüğüne göre, Türk devletinin, insansız akıllı otomobil için kaynak ayırma zamanı gelmiş, geçmektedir.