Bugün $20.000 gibi komik bir bütçeleye rağmen, yaratıcılık konusunda sınır tanımayan pek çok film sayabiliriz. Tabi bu miktarda bir bütçe ile makyajlanan süper kahraman filmlerinden söz edebilmemiz o kadar da kolay olmayacaktır.
Düşük bir bütçe söz konusu olduğunda, dört başı mamur süper kahraman filmlerinden ziyade, zekice fikirler ile donatılmış olan süper kahraman parodileri aklımıza gelir. Son yıllarda zombi parodileri ile at koşturacak kadar örneğini izlediğimiz süper kahraman parodilerinin genel özelliği ise, bütçe konusundaki dezavantajını aklınızın ucuna bile getirmeyeceğiniz türden eğlenceli seyirlikler olmalarıdır. All Superheroes Must Die ise, fazla tiyatral bir isme sahip olmasına rağmen, 20.000 dolarlık bütçesini, sağlam fikirler ile donatma zahmetine girmeyen, kullandığı klişeleri bile törpülemeden paldır küldür karşımıza çıkaran bir film! Üstelik bütün absürtlüğüne rağmen bir süper kahraman parodisi de değil!
Ultra kötü filmlere alışık olmadığımı iddia edemem! Hatta ultra kötü süper kahraman filmlerinin 90’lı yılların vaz geçilmezlerinin arasında olduğunu söylemekle birlikte, rahatlıkla bir düzine örneğini de sayabilirim. Ama süper kahraman parodisi gibi makyajlanıp, kendisini gereğinden fazla ciddiye alan, bu ciddiyeti ile de ayrı mizah unsurlarına gark eden filmlere o kadar da alışık değilim!
Kabul etmek gerekir ki, dünyaya ayak basan kötülerin, kriptonitin, Süperman üzerindeki etkisini keşfettikleri andan itibaren, süper kahramanların güçlerini kaybetmesi, çizgi roman okuyucuları için oldukça cazip hale gelmiştir. Bununla birlikte duygusal travmalar ile cebelleşen Örümcek Adam’ın dengesini yitirip, şehrin çatılarından aşağı düşmesi de aynı cazibeye sahiptir. Özetle, süper kahramanların “güçlerini kaybetmeleri” yeni ya da fazlasıyla yaratıcı bir fikir değil. Ama güzel bir süsleme ile oldukça keyifli bir malzeme barındıracağını da inkar edemeyiz öyle değil mi!
İşte Jason Trost, sadece bu fikirden yola çıkarak, süper kahramanların güçlerinin gasp edildiği bir hikayede, mevcut klişeden faydalanmaya çalışıyor. Uyandıkları zaman sol bileklerinde bir yara izi ile karşılaşan süper kahramanlar ne olup bittiğini anlayabilmek adına etrafta şuursuzca dolaşmaya başlıyorlar. Her biri güvenlik kameraları tarafından izlenen süper kahramanlar, bulundukları çevrede, yayını gitmiş olan eski model 37 ekran televizyonlar görüyorlar. Charge, Cutthroat, Rickshaw ve Shadow adındaki bu süper kahramanlar bir araya geldiklerinde ise, televizyonlardan birinde filmimizin kötü karakteri Big John beliriyor.
Son derece hastalıklı fikirlere ve kendi iddiasına göre mükemmel bir plana sahip olan Big John’un amacı ise oldukça basit! Güçlerinden arındırılmış süper kahramanların canına okumak, bunu yaparken de kahramanlarımızı tıpkı Jigsaw gibisinden “zekice” oyunlarla haşat etmek! Kahramanları güçlerinden etmeyi başaran John’a göre, bu durum şartları eşitleyecek tek çıkış yolu ve oldukça da “adil”. Bu hali ile Big John için, kahramanlarımızın asabını bozmaya yemin etmiş çakma Big Brother demek hiç de yanlış değil.
Kötü haber; ne yazık ki All Superheroes Must Die filminin bütün kozları bu kadarla sınırlı. Elbette 20.000 dolar gibi bir bütçenin ardında daha fazlasını aramak lüks gibi görülebilir ama en azından armasında “süper kahraman” ismini taşıyan bir filmden, biraz da eğlenceli olmasını beklemek de izleyiciye çok görülmemeli. Tırnak yedirecek oyunculuk performanslarına bir de düz taban ilerleyen hikaye eklenince, filmin amacını da sorguluyorsunuz ister istemez.
Süper kahramanların, karşılarına çıkan “süper güçsüz kötüleri” sırayla alt edip, sözüm ona bulmacaların içinden çıkmak için ettikleri mücadele her ne kadar seksenlerin konsol oyunlarının mantığına indirgense de, burada 80’ler çocuklarının ilgisini çekebilecek hemen hemen hiçbir şey yok!
Filmin minimal bütçesinin en pahalı malzemesi ise, kuşkusuz, kurbanın kafasına sertçe indirildiğinde bile kırılmayan 100’lük Jack Daniels şişesi olabilir. Hatta Trost, bu şişeyi hemen heba etmemek adına birkaç dakika sonra karakteri Charge’ın dert ortağı yapmayı bile ihmal etmiyor! Ufak yudumlar ile tüketmek kaydıyla elbette! Yine de Jack Daniels şişesinin karakterlerden rol çaldığını hatta karakterlerin bir kısmından daha işe yarar olduğunu söyleyerek mevzuyu sulandırabilirim!