Antik Mısır’la İlgili Hâlâ Açıklanamayan Şeyler Neler?

Antik Mısır dönemiyle kıyaslanınca, sadece birkaç medeniyet bu denli gizemli bir şöhrete sahiptr. Tabii yıllar içinde araştırmalar yapıldıkça, hiyerogliflerin ve kutsal kedilerin de sırları çözülmeye başlandı fakat hâlâ öğrenecek çok fazla şey var. Belki de bu sorulara bir gün yanıt bulabileceğiz fakat şimdilik sadece tahminlerle yürüyoruz.

Kral Tutankamon, genç yaşta ölmesine rağmen belki de Mısır firavunları arasındaki en ünlü isimdi. Fakat nasıl ölmüştü? Maalesef Ankh Times antik Mısır ansiklopedisindeki pek çok bilgi çağlar içinde kayboldu. Bu yüzden de elde birkaç tahmin var. 2013 yılında, bir grup İngiliz araştırmacı Tutankamon: Yanık Mumyanın Gizemi adlı bir belgesel çektiler. Kral Tut’un 1968 yılında çekilmiş X-rayleri kullanılırken, belgeselde kralın kaburgalarında önemli bir hasar olduğu söyleniyordu. Aynı zamanda bir bacağı da kırılmıştı. Bu yüzden de kendisinin bir at arabası kazasında ölmüş olabileceği çıkarımına vardılar. Fakat National Geographic ise başka olasılıklara da değindi. Kral Tut’u at tepmiş olabilir, hatta bir hipopotam dahi saldırmış olabilirdi. Şansına, o dönemlerde Mısır’da henüz hipopotamların nesli tükenmemişti. Tabii bir de kaburgalar var ve birçoğu kayıp. Kaza sırasında paramparça olabileceği söylenen kaburgalar, İkinci Dünya Savaşı sırasında hırsızlar tarafından kaçırılmış da olabilir. Bir de İtalya’daki Mumya Enstitüsü adlı kurumun başındaki Profesör Albert Zink’in teorisi var. Tut’un ailesine dair 2000 tane bilgisayarlı DNA tarama testi yapılırken, Zink’e göre at arabası kazası neredeyse imkansızdı. Bunun sebebi de kralın çarpık ayaklı olması ve kendi başına ayakta duramamasıydı. Hatta mezarının içinde bastonları vardı ve bunları muhtemelen moda uğruna kullanmıyordu. Zink’e göre Tut’un ölüm sebebi muhtemelen ensest ilişkiydi. Kralın anne ve babası, iki kardeş olduğu için zayıf bir vücudu vardı ve fazla hayatta kalamadı.

Bütün dünyayı feth etmeye, Büyük İskender kadar yaklaşan sadece birkaç insan vardır. Yine de bu kadar ünlü bir hükümdar olmasına rağmen, gerçekte nereye gömüldüğünü bilmiyoruz. Robert Bianchi tarafından 1993 ve 1995 yıllarında Archaeology Magazine’de Büyük İskender’in mezarına dair iki makale yayınlandı. Görünüşe göre, aslında mezar hiç olmamalıydı çünkü Büyük İskender öldüğünde, bedeninin Fırat Nehri’ne atılmasını istemişti. Böylece ortadan kaybolacaktı ve takipçileri onun cennette yükseldiğine inanacaklardı. Buna rağmen, generalleri onu gömmeyi tercih ettiler ve üç farklı yerde mezara konuldu. İlk olarak Mısır’daki Memfis şehrine gömüldü. Daha sonra 3. ya da 4. yüzyıllarda İskenderiye’deki yeni bir mezara taşındı. Daha sonra tekrar İskenderiye’de yeni bir mezarı oldu. İlerleyen dönemlerde Roma İmparatoru Caracalla mezarını ziyaret etti fakat bu hakkında bilinen tek kaynak. Bir noktada mezarın hasar görme veya yok edilmiş olma ihtimali de var fakat kimse kalıntı bulamıyor. Aynı zamanda Büyük İskender’in bedenine dair parçalar da ele geçirilemedi. 1993 yılında, Antika Yüksek Kurulu İskender’in mezarı ve bedeni için 140 ayrı çalışma yaptı fakat hepsinde de başarısız oldular. Aradan yıllar geçtikten sonra bile hâlâ bu kadarını biliyoruz. Herkesin katıldığı ortak nokta ise İskenderiye’ye gömüldüğü ve mezarı ortadan kaybolana kadar da orada kaldığı. Tabii bu da oldukça mantıklı geliyor. Sonuçta adınızın verildiği şehri neden terk edesiniz ki?

1. Kleopatra’yı saymazsak, antik Mısır’da Nefertiti kadar ünlü bir kraliçe daha yok. Yıllar boyunca Firavun Akhenaton’la birlikte hüküm sürdü, ta ki ortadan kaybolana kadar. Kendisine ne olduğuna dair hiçbir kayıt yok. Hatta mezarı veya mumyası bile bulunmuyor. Oysa ki Mısırlılar arasında ölü insanları mumyalamak yaygın bir gelenek. Kesin olarak hiçbir şey bilinmezken, elde çeşitli teoriler var. History.com tarafından ortaya atılan bir teoriye göre ise Kraliçe Nefertiti, daha sonra Akhenaten’in vekili oldu ve adını da Neferneferuaten olarak değiştirdi. Bir diğer söyleme göre ise adını Smenkhare yaptı ve erkek kılığına girerek firavunluğa soyundu. Fakat bu teorileri destekleyecek bir kanıt bulunmuyor ve Nefertiti’nin bedeni – mezarına hiçbir şekilde ulaşılamıyor. Fakat yakın zamanda yeni bilgiler çıkma olasılığı da var. 2015 yılında Mısır Antika Bakanı, Kral Tut’un lahit mezarında ek bir bölme daha bulunmuş olabileceğini duyurmuştu ve bunlardan birisi Nefertiti’ye ait olabilirdi.

2. Gize’deki Keops Piramidi herkesi büyülerken, aynı zamanda Dünyanın 7 Harikası arasında ayakta kalabilen tek yapı özelliğiin taşıyor. Bir süre boyunca, içindeki her şeyi de bildiğimizi zannediyorduk: Kral Odası, Kraliçe Odası ve Büyük Galeri. Fakat son zamanlarda yeni bölmeler de keşfedildi ve akıllarda soru işaretleri doğdu. 2016 yulının Ekim ayında, araştırmacılar X-Ray metodları ve termografi kullanarak iki olası bölmeyi incelemeye koyuldular. Bunlardan bir tanesi piramidin kuzey yüzünde, diğeri ise aşağı inen koridorun arkasında yer alıyordu. 1993 yılında, birkaç küçük robot içinde ne olduğunu öğrenmek amacıyla piramide bırakıldı ve tünellerde daha önce kimsenin görmediği gizemli fotoğraflar çektiler. 4500 yıl önce inşa edilen bu tüneller kullanım için çok ufaktı ve gizli bölmelere açıldıkları düşünüldü. Ve tabii akıllara şu soru geldi; iki oda daha keşfedildiyse, daha kaç tane var? Bu bölmeler yan odalara da mı açılıyor? Açıkçası daha çok robotla, daha çok test yapılana kadar gerçeği tam olarak bilemeyeceğiz.

3. Her kahramanın bir kötü adama ihtiyacı vardır ve Mısır’ı Batman kabul edersek, Deniz İnsanları adı verilen bu grup da Joker gibiydi. Ve tıpkı Joker gibi, onlar hakkında da pek bir şey bilmiyoruz. Aslına bakarsanız, hiçbir şey bilmiyoruz. Genel anlamda Antik Mısır Ansiklopedisi’nde bahsediliyorlar ve bu kişiler Akdeniz’e yağma için saldırgan bir grup korsan. Ana hedeflerinde ise genellikle Mısır var. Deniz insanları, savaş gemileriyle aniden denizden çıkıyorlar ve kimse onlara karşı duramıyor. 2. Ramses gibi hükümdarlar da onlardan yazılarında bahsederken, aslında kim olduklarını ve nereden geldiklerini ise söylemiyor. Bunun sebebi de muhtemelen antik Mısır’da deniz insanlarının zaten tanınıyor olmasıydı. Ramses’e göre bu grup Hititler ile ittifaklar fakat aynı zamanda paralı askerler. Fakat Hititler ile aynı bölgede (bugünün Türkiye’si) yaşadıkları da düşünülmüyor çünkü Firavun Merenptah, aynı zamanda onların Libyalılar ile de ittifak olduğunu söylüyor. Büyük ihtimalle deniz insanları belli dönemlerde bir araya geliyor ve farklı toprakları yağmaya çıkıyorlardı. Fakat elde yazılı bilgi ve kanıt olmadan, gerçeği bilmek çok güç.

4. 4000 yıl kadar önce, Mısır’ın bir bölgesinde Yam adlı gizemli bir krallık varlığını sürdürdü. Robert Bauval ve Thomas Brophy’nin kitaplarında da bahsedilen Yam Krallığı, bu uygarlığa ait kalıntılarda fil dişleri, hekenu parfümleri, tahıllar, leopar derileri, abanoz ve çeşitli güzel hediyeler buldu. Söylenilenlere göre Yam Krallığı bolluk içinde bir ülkeydi. Fakat maalesef ortadan kayboldu ve eski Mısır bilimcileri dahi nerede olduğunu bilmiyor. Black Genesis adlı kitaba göre, birçok eski Mısır bilimcisi Yam Krallığı’na Nil Vadisi’nin güneyinden erişilebildiğine inanıyor. Bunun sebebi de çölün kuzey kısmının çok zorlu şartlara ve yetersiz su kaynaklarına sahip olması.

5. 1908 yılında eski Mısır bilimcisi Flinders Petrie, daha önce kimsenin görmediği bir kraliyet mezar alanı keşfetti. Görünüşe göre, aynı zamanda bunu kimse de duymamıştı çünkü aradan geçen yüzyıla rağmen hâlâ orada kimin gömülü olduğunu bilmiyoruz. İskoçya Ulusal Müzesi tarafından açıklananlara göre, Petrie’nin ekibi Qurna’da kazılar yapıyordu ve iki kişinin mezarını buldular. Bu tabutlar eski hanedanlıklardan kalmaydı ve cesetler Kral Tutankamon’dan en azından 250 yıl yaşlıydı. Mumyalardan birisi genç bir kadın, diğeri ise bir çocuktu (muhtemelen kadının çocuğu). İkisinin üstünde de altın ve fildişinden yapılma paha biçilmez mücevherler vardı, yani açıkça iki cenaze de önemli kişilere aitti. Maalesef kim olduklarını açıklayabilecek yazıt ise kurtarılamayacak derecede hasar görmüştü. Kadın için yazıtlarda büyük ihtimalle ‘Kralın Muhteşem Eşi’ yazıyordu fakat kralın, çocuğun adı artık gözükmüyordu. O dönemin kraliçeleri göz önüne alınınca, birkaç olasılık var. Tabuttaki kadının Ha’ankhes, Nubemhat ya da Rahoptep’in adı bilinmeyen eşi olma ihtimali var. İkili, 2018 yılında İskoçya Müzesi’nde sergilenecekler. Belki o zamana kadar bu gizemli figürlerin kim olduğu da bulunur.

6. Gizemli taşlar denilince akla ilk olarak Stonehenge gelse de, aynı zamanda Nabta Playa’da da daire şeklinde dikilmiş taş anıtlar bulunuyor. Mısır’ın güney bölgesinde yer alan bu daire, ilk olarak 1974 yılında bir grup bilim adamı tarafından keşfedildi. Arkeoloji uzmanlarına görezmanlara göre Stonehenge’den çok daha küçüktü fakat belki de aynı amaca hizmet ediyordu. Belki dememizin sebebi, taş anıtların asıl dikilme sebebinin bilinmemesi. Astrofizikçi Dr. Thomas Brophy gibi bazı kişiler, anıtların uzayla ilgili sebeplerden dikildiğini düşünüyor ve bunu 2005 yılındaki yazılarında da anlatmıştı. 2007’de kaleme aldığı makalede ise yakınlardaki mezarlık dikkate alınarak taşların cennetle bir bağı olduğunu dile getirmişti. Olay şu ki, kesin bir şekilde gerçekte amacın ne olduğunu bilmiyoruz. Yıldızlar, Güneş veya öbür dünya ise ihtimaller dahilinde.

7. Dil öğrenme yazılımlarından öğrence, sadece tek bir Rosetta Taşı vardı ve o da Mısır’daydı. Dil bilimciler eskiden taşta üç farklı dil olduğunu düşünüyordu: eski Mısırca, eski Yunanca ve hiyeroglifler. Fakat bunlardan hangisinin asıl diyalekt olduğunu bilmiyoruz. Mutlaka birisi ilk ortaya çıktı ve ardından diğer ikisini etkiledi. Açıkçası emin olmak kolay değil çünkü her üç dil de antik Mısır zamanında yaygın olarak kullanıldı. John Ray, Rosetta Taşı ve Antik Mısır’ın Yeniden Doğuşu adlı kitabında hiyerogliflerin taş üzerindeki en önemli parça olduğunu söylüyor. Bunun sebebi de, hiyerogliflerin tanrıların okuması için yazılmış olmaları. Başka bir yazar ise tam tersini dile getiriyor ve her üç alfabenin de aynı öneme sahip olduğunu, tanrılara Yunanca ve Mısırca ile hitap ettiklerini, öyle ibadet ettiklerini söylüyor.

8. Garip antik Mısır standartları bile dikkate alınınca, Dandera Işığı yine de garip geliyor. Mısırlı bir adam, elinde kendinden de büyük dev bir boru-tüp tutuyor ve altında da farklı figürler duruyor. Erich von Daniken gibi sözdebilimciler, bunun dev bir batarya ya da elektrik tüpü olduğuna inanıyor. Aslında çokça dile getirilse de, antik Mısır’da elektrik yoktu fakat insanlar bunu tartışmayı asla bırakacak gibi durmuyor. Daha geleneksel ve rasyonel bakan eski bir Mısır bilimcisi ise bunun temsili bir yılan olduğunu söylüyor.

9. Büyük Gize Sfenks’ini herkes biliyordur çünkü bu yazıda da piramitlerden bolca bahsettik. Fakat Sfenks’in kalan kısmına ne olduğu meçhul. 2013 yılında CNN bunu haber yaparken, İsrail’deki arkeologlar 4000 yaşında bir Sfenks bacağı bulmuştu. Bunun Kral Mycerinus’la bağlantılı olduğu söylendi fakat araştırmanın başındaki kişi Amnon Ben-Tor’a göre uzun zaman önce kırılmıştı ve parçalar yok olmuştu. Sfenks’in geri kalan parçalarının şu anda nerede olduğunu kimse tam olarak bilmiyor ve arkeologlar yarım ton bir ağırlığı olacağını tahmin ediyor.

Yorum yapın