2015 senesinin başlaması ile birlikte sinemada 2014’ün en iyileri seçilmeye başlandı. Bazı organizasyonlar kazananları açıklarken, bazıları da şimdilik sadece adayları açıkladı. 2014’ün öne çıkan filmlerinden birisi “Birdman” oldu. Geçen hafta 9 dalda Oscar adaylığı elde ederek bu başarısını devam ettirdi.
Filmin Meksikalı yönetmeni Alejandro González Iñárritu‘nun son senelerin süper kahraman parodi film furyasında nasıl bir iş ortaya çıkaracağı soru işaretiydi. Filmin fragmanı da beklentileri yükseltecek düzeyde değildi. Alejandro González Iñárritu ile ilk olarak “Amores Perros“-2000 (Paramparça ‘Asklar-Köpekler’) filmi ile tanışmıştık. Farklı hikayeleri paralel anlatım içerisinde kesiştirmesi ile ortaya etkileyici bir film çıkmıştı. Sanatçı daha sonraki filmlerinde de bu tarzı korumaya devam etti (21 gram-2003 ve Babil-2006).
“Birdman” (Atmaca) filminin oyuncu kadrosuna bakalım: Michael Keaton, Edward Norton, Emma Stone, Naomi Watts ve Zach Galifianakis filmin ana oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. Bu isimlerden ilk üç ismin de süper kahraman film geçmişi olmasını tesadüf olarak değerlendiremeyiz. Özellikle Michael Keaton’ın 1989 ve 1992 senelerinde iki kez Batman kostümü giymiş olması filmin ana karakteri ile yeri geldiğinde benzerlikler taşıyabiliyor. Ana oyuncu kadrosunun kariyerinde “Birdman” filminin önemli bir rol oynayacağının altını çizmeliyim. Özellikle senelerdir akılda kalıcı performanslarını seyredemediğimiz Michael Keaton ve Edward Norton’un kariyerlerinde “Birdman” filmi çok özel bir yere sahip olacak. Ayrıca “Hangover” üçlemesi ile tanınan Zach Galifianakis’i kendi standartının çok üzerinde ciddi bir rolde seyrediyoruz. Zach Galifianakis’in yabancı basında aldığı övgülerin gereksiz şişirilmiş olduğunu düşünüyorum.
Michael Keaton ve Edward Norton kesinlikle etkileyici oyunları ile filme sınıf atlatıyorlar. Peki bu iki oyuncunun yetenekleri bu seviyelere çıkabiliyorsa neden senelerdir seyirciler onlardan mahrum kaldı? Gişe filmlerinin çılgınlığında kendilerine şans bulamayan deneyimli aktörlerin senelerdir bağımsız sinemada da aradıklarını bulduğunu söyleyemeyiz. Sadece Edward Norton’un son senelerde Wes Anderson’un filmlerinde (Grand Budapest Hotel ve Moonrise Kingdom) canlandırdığı yan karakterden bahsedebiliriz. “The Grand Budapest Hotel” filmi de “Birdman” gibi Oscar Ödülleri’nde 9 adaylık elde etti!
Uzun seneler hatırlanacağına inandığım filmin konusu aslında çok kısa; seneler önce Birdman karakterini canlandırarak ünlü olan bir aktörün kendisini ispatlamak için bir oyunu Broadway sahnesine uyarlaması, yönetmesi ve oyuncu olarak da yer almasını anlatıyor. Bu olay çevresinde Riggan’ın (Michael Keaton) özel yaşamındaki başarısızlığı ve oyunu sahnelemek için yolunun kesiştiği insanlar ile olan mücadelesi anlatılıyor.
(Yazının bundan sonrası SPOILER içerir!!!)
Riggan’ın Birdman karakteri ile elde ettiği başarı 1992 senesinde çevirdiği serinin üçüncü filmi ile sona ermiştir (1992 senesi Michael Keaton’ın Batman’i ikinci ve son kez canlandırdığı senedir!). Riggan’ı herkes Birdman olarak tanımaktadır. Birdman’in Riggan’ın hayatındaki baskınlığı artık Riggan’ı yönlendiren bir iç sese bile dönüşmüştür. Bununla kalmamakla beraber Riggan hayatı bazen süper kahraman gibi yaşamaktadır! Objeleri hareket ettirmek veya gökyüzünde uçmak gibi. Riggan dışarıdan ne kadar normal gözükse de bir hayal dünyasını kimseye anlatmadan ve yansıtmadan yaşamaktadır. Onu bu dünyadan çıkartacak yol ise Broadway’e taşıdığı oyundur. Seçtiği oyun ise seneler önce onun oyunculuğunu beğenen Raymond Carver’ın “What We Talk About When We Talk About Love” isimli oyunudur. “Ben bir sanatçıyım, Birdman’den fazlasıyım”ı ispatlamak için oyunda oynamanın yanında yöneten de kendisidir. Hem de bu projenin onu maddi olarak bitirme riskine rağmen…
Bu süreçte Riggan’ı eski karısı ve kızı Sam (Emma Stone) yalnız bırakmazlar. Onların Riggan’ın yanında olmaları Riggan’a senelerce yüzleşemediği gerçekleri daha çok hatırlatmaktan öteye gitmez. Uyuşturucu sorunundan arınmaya çalışan günümüzün dijital gençliğinin simgesi Sam de başarısızlığını senelerce yaşayamadığı “baba” eksikliğine bağlamaktadır. Riggan’ın oyunda da yer verdiği sevgilisi ile olan ilişkisi tükenmişlik kokmaktadır. Bu beraberliğin geldiği nokta; “ihtiyaçtan başlayan bir ilişki” olmasından mı yoksa Riggan’ın özünün “bu” olması mıdır, buna sizler de seyrederken karar vereceksiniz.
Diğer konulara değinmeden Riggan’ın Broadway’de nasıl karşılandığına bakalım. İlk oyun öncesi aksaklıklar ile dolu yapılan üç provaya şahit oluyoruz ama aksaklıklara rağmen seyircinin oyunu taktir ettiği anlar görüyoruz. Film boyunca anlatılanlar beni Riggan’ın Broadway’de ispatlamak istediği “ben sanatçıyım” inadında haklı olduğuna ikna etti. “Sanatçı” kavramının yanında “eleştirmen”ler de filmden fazlasıyla nasibini alıyor. Eleştirmen oturduğu yerden olumsuz yazıları yazarken o beğenilmeyen insanlar risk alıp sahnede yerlerini alıyorlar mesajı filmde açıkça veriliyor.
Film sırasında günümüzün popüler sinema ikonlarının adı sıkça geçiyor. Özellikle süper kahraman filmlerinde seyrettiğimiz oyuncular bu durumdan nasiplerini bolca alıyorlar. Bunun yanında sosyal medyanın hayatlarda edindiği yerin durumu filmde unutulmamış. Kara-mizah sınıfındaki bir film için günümüzün tüm yaptırım uygulayan tüketim araçları yaratıcı bir çerçevede filme yedirilmiş.
“Birdman”in en can alıcı tarafını söyleme zamanı geldi. Film baştan sona tek kamera akışında devam ediyor! Kamera gecişi sadece bir kez oluyor. Yaklaşık bir haftalık süreci bizlere gösteren filmin nasıl tek bir kamera açısı ile bunu anlattığını filmi seyretmeden anlamak neredeyse imkansız. Bu teknik sayesinde filmdeki zaman gecişleri başka bir hava yakalıyor. Kameranın bir sahneden bir sahneye doğru ilerlerken zaman kavramının olmamasının getirdiği sürpriz beklentisi beni eğlendirmeyi başardı.
Şimdiye kadar Riggan ve filmin çizgisini oluşturan ana unsurları aktarmaya çalıştım. Şunu açıkça söylemeyim ki buraya kadar aktardığım düşüncelerim halen filmin havasını anlatmaya yetmiyor. Filme esas dinamizmi Riggan’ın çevresindeki insanlar ile yaşadığı etkileşim getiriyor. Özellikle Broadway oyununa son anda katılan Lesley’in (Naomi Watts) erkek arkadaşı Mike’ın (Edward Norton) hayata bakışı ve yaptıkları filmde ilgi odağı olmayı başarıyor. Lesley’nin aynı zamanda oyunun baş kadın oyuncularından olması iki sevgilinin ilişkisini de bizlere sunuyor. Riggan’dan çok farklı sebeplere sahip olsalar da başka kayıp bir ilişkiye tanıklık ediyoruz. Bunun ana sebebini de yetenekli bir oyuncu olan Mike’ın umarsız tavırları oluşturuyor.
Filmde Riggan’ın eski karısı, kızı, sevgilisi ve oyunda yer alan diğer insanlar ile oluşturduğu kocaman bir kaybedenler kulübünü karşımızda buluyoruz. Böyle bir insan grubunun yaklaşık iki saat boyunca gerçekleştirdikleri dialoglar ise hayatın beklenmedik noktalarına ani bir tokat patlatmaya yetiyor. Bunu yaparken de asla ağdalı sahnelere sığınmıyor ve mizah seviyesini ince bir çizgi de devam ettiriyor.
Gerçeküstü karakterler ile bir hâyâl dünyasının (!) parçası olmamızı sağlayan “Birdman” filmi kendine yakışır bir final ile bizleri selâmlıyor.