Hüzünle bazen de hasretle semaya uzanan eller, kalplerin mühürlediği dualarla tütsülenmiştir camiler. Yankılanan yüksek kubbeler, duvarlarındaki cennet yeşili çiniler ve her daim açık rahlelerle yola çıkan gönül yolcularını ağırlarlar. Henüz uykular çiçek açarken uyandıran saba makamından içli ezgiler bu kubbelerin kucaklayan kollarından, minarelerinden yayılırlar dünya âleme. Tıpkı emir sultan camii ve külliyesi gibi…
Evliya Çelebi’nin deyişiyle üzerinde nur dolaşan Bursa’dan yükselen ezan seslerinin lisan aynı olsa da aksanı başka dedirten bir yanı var. Gelmiş geçmiş güzel ruhların selamlarıyla karışık efsunlu bir koro mu, yoksa gökyüzü kapısını tıklatınca açan elin güzelliği mi sinmiş Bursa ezanlarına, tarif edilemez. Ama öyle bir yer var ki İstanbul’un sabır toprağı Eyüp Sultan gibi, geleni gideni ‘Hu Allah’ derken yankısı gelir tam yüreğe çarpar. Burası Emir Sultan Camii… Her vakit ayrı bir tat olsa da ille de sabah ağarırken, kuşlar cıvıldarken orada olmak istiyor gönül. Dini bir yapıyı görmekten çok, ‘gittim, uğradım’ demekten öte sanki öze dönmek gibi, Mekke’ye bir adım yanaşmak gibi…
Bursa’nın Yıldırım ilçesinde Uludağ eteklerindeki Emir Sultan Camii ve Külliyesi hemen hemen her yerden görülebilecek yüksek bir konumda bulunuyor. Halk tarafından ‘Sultan Külliyesi’ olarak bilinmesine rağmen aslında bir padişah tarafından yaptırılmamış. Padişahın kudretine değil, Allah’ın pür-ü pak bir gönül bahşettiği Emir Sultan’a bahşedilmiş. Yani bir evliyaya, İslamiyet’i bilen ve uygulayan bir tasavvuf alimine. Efsanelere göre Bursa’da çanak çömlek yaparak paradan çok duayla geçinen, heybelerindeki dere kumunu çil çil altına dönüştüren ama tamah etmeyen bir evliya Emir Sultan.
Emir Sultan Kimdir?
Asıl adı Muhammed Bin Ali olan Emir Sultan 1368 yılında Buhara’da doğmuş. Tarih kaynaklarında peygamberimizin soyundan gelen, bu yüzden de ‘Emir’ diye anılan alim gördüğü bir rüya üzerine yollara düşüp Mekke ve Medine’ye ulaşmış önce. Henüz 20’lerinin başında hacı olmuş uzun boylu nur yüzlü bir delikanlıyken, hak yolunda gezip dolaşırken tanışmış Bursa’yla. O zamanlar Osmanlı henüz taze bir fidan, Türk boyları yeni yeni birleşiyor ve bir devir başlıyor. İleride koca bir çınara dönüşecek bu küçük fidenin toprağında su serpmeye gelmiş gibi yerleşiyor Bursa’ya ve dönemin padişahı Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Fatma Hatun’la evleniyor. 15. Yüzyıldan kalan bu muhteşem yapının Emir Sultan’ın vefatı üzerine eşi Hundi Sultan tarafından yaptırıldığı düşünülürse büyük bir bağlılığın, vefanın ve şimdiki anladığımızdan daha farklı bir aşkın eseri belki de. Tarihin fısıltıları taşıyıp rivayete dönüştürmek gibi bir özelliği vardır ya hani; işte o rivayete Emir Sultan‘ın padişah kızıyla dest-i izdivacı sevdadan başka bir şey değil. Bursa’nın en büyük kubbeli camisini yaptıran kuvvet aşktan gelse de, Emir Sultan adının yedi yüzyıldan bu yana anılması evliyalık gibi yüce bir mertebe taşımasından kaynaklanıyor. Nice keramet, nice güzel hizmet ve tam da öldüğü yerde yükselen muteber bir azametle elbette!
Alim Bir Kişilik!
Emir Sultan‘ın padişah damadı olması onun gönlünün haslığını hiç bozmamış. İslam hükümlerine vakıflığı ve karşısındaki hükümdar olsa bile hatırlatmaktan çekinmemesi bir yana, sulh ve adalet yolundan bir an olsun sapmamış. Güçle sınanmış, mülkle sınanmış ama aldanmamış. Yıldırım Beyazid Macar seferinden getirdiği ganimeti vermek istediğinde itiraz etmiş önce. Sonra da 20 kubbeli Bursa Ulu Camii’nin yapımına harcanmış bu ganimet. Zaten asıl ganimet dediğin gönül yüceliği değil midir?
Emir Sultan Ve Hacı Bayram Veli Dostluğu
1430 yılında öldüğü yere gömülen Emir Sultan vasiyetinde 30 yıl ikindi namazını hiç kaçırmadan sünnetiyle kılmış birini istemiş ki o da kalkıp Ankara’dan gelen Hacı Bayram Veli hazretleri olmuş ve cenaze namazını da o kıldırmış. Ölümünden sonra kabrine türbe ve camii eklenen külliyeyi yolu Bursa’dan geçen her padişah ziyaret etmiş, hatta sanduka örtüsünün altına girip uzun uzun dertleşmiş.
Bursa’nın En Büyük Kubbesine Sahip Emir Sultan Camii
Tarihin sesi bir insan ömrüne sığan bu koca hikayeyi kulaklara fısıldasa da, aslını elbet şu gök kubbe biliyor, kul dediğin duyduğunu anlatıyor. Her gün Kuran ayetleriyle yankılanan taş duvarlar arasında koskoca bir medeniyetin mütevazi ihtişamıyla karışık gizli bir huzur var ki, türbeye, camiye ne yana giderseniz gidin bir parçasına dönüşüp, her parçasıyla harmanlanıyorsunuz. Gelenlerden kimileri içim rahatladı diyor, kimisi ise üzerimdeki ağırlık kalktı diye tanımlıyor bu huzuru.
Bursalılar bu yüzden hayırlara vesile biliyorlar bu kutsallığı, sünnet çocukları ve gelin kızlar geçiyor bahçesinden. Hele de mevsim baharsa cıvıl cıvıl yürüyüşlerinden, mutlu yüzlerinden nasiplenip çiçek açıyorsunuz. Tıpkı Allah’ın sıcağının sindiği her mekanda olduğu gibi…
Emir Sultan Camii’nin Mimari Özellikleri
Bursa’nın Yıldırım ilçesindeki cami asırlık çınarların ve servi ağaçlarının gölgelendirdiği kocaman bir avlunun içinde suhuletle sergiliyor asaletini. Tarih boyunca birçok badire atlatıp 1795 yılındaki depremde tamamen yıkılınca, 1804 yılında III. Selim tarafından tekrar yapılan cami 1800’lerin ortalarında yaşanan depremle bir kez daha restorasyondan geçiyor. Kurşun kaplı sekizgen bir kasnak üzerinde yükselen kubbesiyle ve beden duvarlarına sıralanmış 40, kasnakta dizili 12 penceresinin aydınlığıyla da Bursa’nın diğer camilerinden ayrılıyor. İç mekandaki orta kemer üzerinde bulunan üç pencere daha çok Bizans yapılarında görülen, Osmanlı mimarisinin yabancı olduğu bir mimari detay. Bu yüzden inşa sırasında Rum bir mimarın elinin değdiği de düşünülüyor.
Sütunların arasındaki kapısından geçerken dışarıda küçük bir dünya bırakıp, kocaman bir ebediyete girebiliyor insan isterse. Bursa’nın en büyük mezarlıklarından birine çeyrek fersah ötede gökle kubbenin sarıp sarmalandığı yerde ruhunu başka bir zamana ya da evren dışı başka boyutlara yolculayabiliyor.
Emir Sultan Türbesi’ne Bırakılan Dualar
Emir sultan dervişleri tesbih-ü senâ işleri dizilmiş hûma kuşları emir sultan türbesinde Yunus Emre dualar insanların dilinden dökülen en temiz sözcükler. ‘koru’, ‘esirge’, ‘ver’ derken en derinden bir yerden ‘ne olur’ diye yalvarıyor insanoğlu. Gözlerden süzülen yaşlar, avuçların içini dolduran nurlar ve temizlenmiş kalplerle dolup taştığından ölmüyor camiler. Yıkılsa da tekrar yapılıyor, kolları eğildiğinde bile gökyüzüne sarılabiliyor.
Asırlardır huşu içinde uyuyan Emir Sultan’ın türbesi külliyenin temeli, cami ve diğer yapılar türbeyi çevreleyip sonradan yapılıyor. Birçok tadilat gördükten sonra 1868 yılında Sultan Abdülaziz zamanında bugünkü haline kavuşuyor. Sufilik lugatında ‘Veli’ denilen mertebeye erişmiş sultanın türbesinin haşmeti ise dışında değil, içindeki gönülde ve gönlün içindeki sevgide. Öyle yüce bir din ki İslam, verdiği rütbeler de gönlündeki odalar göre. Tek odalı türbede binlerce odanın kapısı aralanıyor ve nereye süzüleceğiniz şaşırıyorsunuz. Duanızı dilinizin ucuyla üflediğinizde koca bir evrene yayılıp bulut olduğunda Emir Sultan’ın ruhuna yağıyorsunuz. İslam’ın en yüce mertebesine bir hediye bırakıyorsunuz ve ebediyeti ertelen bir yaşama akıyorsunuz tekrar.
Kıble yönünde bulunan niyaz penceresinden sızan ışığın gitmek bilmediği apaydınlık bir türbe burası. Doğudaki giriş kapısı duvarı hariç her duvarında büyük pencereler dizili. Emir Sultan’ın sandukası diğerlerinden daha büyük olması ve çevresindeki oymalı, yaldız işlemeli korkuluklarıyla hemen kendini belli ediyor. Hemen yanlarında ise zevcesi Hundi Fatma Hatun ile iki kızı ve oğulları Emir Ali yatıyor.
Emir Sultan Türbesi’nin Manevi Derinliği
İçindeki nur her daim baki kalsa da türbenin yüzyıllar öncesindeki hali değil bu gördüğümüz. Evliya Çelebi’nin notlarına göre eski hali renkli İznik çinileriyle döşeli türbenin bir de ince işlerle bezeli gümüş bir kapısı varmış. İçi altın şamdanlarla aydınlanıp, ustaların hatlarıyla pırıldarmış. Hatta öylesine bir büyüymüş ki haşmetine sadece Hz. Muhammed (s.a.v)’in kabri Ravza-i Mutahhara’da rastlanırmış. Evliya Çelebi’nin yazdıklarının mübalağa olmadığını kanıtlayan 17. Yüzyıl belgelerinde de bu zenginliğin parçası olan tüm eşyaların envanteri kayıtlıymış. Türbe günümüze eski haşmetiyle değil de, sadelikle gelse bile, maneviyatının derinliği hiç eksilmemiş. Başucunda edilen milyonlarca duanın nuruyla gelenine huzur verip göndermiş.
Dünyevi Son, Ebedi Başlangıç ve Kocaman Bir Beyaz Şehir
Sığ bir orman gibi yükselen ağaçların arasında Emir Sultan’la komşuluk etmek isteyen binlerce medfun ebedi istirahatgahı olan mezarlık, huzur veren külliyenin bir parçası gibi. Geceleri baykuşların konuşlandığı gündüzleri ise Arnavut kaldırımlı yollarından birçok yaşamın aktığı mezarlıkta yüzyıllık kabirler de var. Merhum Zeki Müren’de vasiyeti üzerine, burada yatan babasının yanına gömülmüş. Dünya döngüsünde adı son olarak geçen ölümü başka alemlerde nice yeni başlangıçların vesilesi sayan İslam’ın örtüsüyle döşeli Emir Sultan Mezarlığı tarihin akışını da temsil ediyor.