“Captain America: The First Avenger” (2011) / Film Eleştirisi

2011’in yüksek bütçeli son süper kahraman filmi olan “Captain America: The First Avengers” filmi yaklaşık 1,5 ay gecikmeyle de olsa sonunda ülkemizde gösterime girdi. Marvel firması böylece 2012’de gösterime girecek “The Avengers” öncesinde son halkayı da tamamlamış oldu. Marvel’ın süper kahramanlarının çoğunun 1961 senesinden itibaren yaratıldığını dikkate alacak olursak Captain America bu açıdan çok farklı bir yerde bulunuyor. 1941 senesinde yaratılan karakterin ana amacı 1939 ve 1945 seneleri arasında süren 2. Dünya Savaş’ında Amerikan halkının özgüvenini arttırmaktı.

Captain America’nın politik açıdan duruşunu bir kenara bırakacak olursak filminin odak noktasının ne olacağını merak ediyordum. Filmin yönetmeni Joe Johnston’un 1989 senesinde “Honey, I Shrunk the Kids” komedi filmi ile başlayan yönetmenlik kariyerinde bir türlü istikrar sağlayamaması soru işaretini de beraberinde getiriyordu. Yönettiği bir sonraki filmi 1991 senesinde bir çizgi roman uyarlaması “The Rocketeer” olmuştu. Bu filmi daha sonra Jumanji (1995), October Sky (1999), Jurassic Park III (2001), Hidalgo (2004) ve The Wolfman (2010) filmleri takip etti. Joe Johnston’ın ilginç bir özelliği ise yönetmenlik öncesi görsel efekt konusunda yaptığı çalışmalardı: Star Wars üçlemesi (1977, 1980 ve 1983) ve ilk Indiana Jones filmi Raiders of the Lost Ark (1981).

Filme dönecek olursak; “Captain America: The First Avengers” filminin elindeki kozları çok doğru kullandığını düşünüyorum. Yapılan yerinde tercihler sonrasında beklentimin üzerinde bir film seyretmiş oldum. Iron Man, Thor ve Hulk’ın filmlerinde görsel efektler ne kadar önemliyse, bu filmde ise sadece destekleyici olması yeterliydi ve öyle de kullanılmış. Filmin geçtiği mekanlara baktığımızda ise Captain America’nın arkasında çok geniş bir tarih ve dönem gerçeği yatarken mesela Thor’da karşımıza Asgard engeli çıkmıştı. Görsel efekt ve mekan unsurlarının Captain America’da doğru kullanılması başarılı bir film için tabii ki de yeterli olmayacaktı. Filmin diğer artıları nelerdi? Ortada anlatılan basit bir konu olmasına rağmen çok hızlı hikaye akışı ile zengin sahne geçişleri filme önemli tempo kazandırmış. Bunu yapabilmek için de filmdeki tüm yan karakterlerden önemli katkı sağlanmış.

Fantastic Four filmlerinde Human Torch / Johnny Storm rolünden seyrettiğimiz Chris Evans için Steve Rogers / Captain America rolü çok riskli bir roldü. Chris Evans’ın abartısız oyunu kesinlikle bu sorunu ortadan kolayca kaldırmış. Sevgilisi Peggy Carter rolünde Hayley Atwell ile de uyumlu bir ikili oluşturmuşlar. “Uyumlu” derken klasik aşık çiftler gibi düşünmemek gerekir. Daha çok yaşananlar karşısında ortak hisleri paylaşmaları onları biraraya getiriyor diyebiliriz. Filmin esas kötü adamı Red Skull rolünde Hugo Weaving’in performansı “iyi” ama “mükemmel” değil! Bunun sebebi ise asla Hugo Weaving değildi, Red Skull’ın film boyunca tüm repliklerinin/hareketlerinin tahmin edilebilir olmasıydı.

Steve Rogers’ın can arkadaşı Bucky rolünde Sebastian Stan, Albay Chester Phillips rolünde Tommy Lee Jones, Dr. Abraham Erskine rolünde Stanley Tucci ve Howard Stark rolünde Dominic Cooper’ın film boyunca önemli sahneleri başarıyla canlandırarak filme katkı sağlıyorlar. Oyuncuların yakaladığı uyum filmdeki espri anlayışını “zorlama” olmaktan uzaklaştırmış ve rahatsız etmeyecek şekilde filmin belli bir ciddiyetini koruyarak karşımıza çıkıyor.

Filmde Steve Rogers’ın çelimsiz olarak gözüktüğü sahneler görsel olarak çok başarılı olmuş. Basında bu durumun neden kendisine fazla yer bulamadığını anlamakta zorlandım. Benzer bir teknik “The Curious Case of Benjamin Button” filminde Brad Pitt için yapıldığında uzun süre konuşulmuştu. Sanırım biz sinemaseverler de artık bazı şeylere hak ettiği değeri vermiyoruz. Ayrıca Red Skull’ın görünüşü de sınıfı geçiyor diyebilirim. Görsel efektler daha çok filmdeki çatışma sahnelerinde karşımıza çıkıyor. Burada da bence bir sorun yoktu. Özellikle gelişmiş silahların etkileri gerçekçiydi. 3D ise bazı sahnelerde uzun süre etkisini göstermiyordu. 3Dnin devreye girdiği sahneler zaten hemen kendisini belli eden aksiyon sahneleriydi. Açıkçası bu durumu sevdim çünkü kapalı mekanda iki kişi konuşurken uygulanan 3D efektleri karşımıza sadece yamuk kafalar çıkarmaktan başka bir işe yaramıyor.

Filmde tema müziklerinden daha çok dönem müzikleri dinlediğimi hissettim. Aksiyon sahnelerinde daha “gaz” verici şarkılar olması iyi olurdu. Film müziklerinin daima ilgi çektiğini dikkate alacak olursak Marvel’ın “Thor” filminden sonra bu filmde de hit şarkı çıkarmaya çalışmamasını anlamak çok zor. Oysa ki “Iron Man”de Black Sabbath ne kadar şık durmuştu. Marvel filmlerinin standartı olan Stan Lee’nin gözükmesi ve filmin sonundaki ekstra sahne bu filmde de karşımıza çıkıyor. Açıkçası filmin sonundaki ekstra sahne için artık sinemada beklemekten sıkıldım. Bu uygulama sürpriz olmaktan da çıktı artık. Sanırım filmin sonunda görüntü olmaz ise artık daha büyük bir sürpriz olacak.

Süper kahramanlar içerisinde diğerlerine göre daha az ilgi çekici gücü olan (sadece daha güçlü olması) ve aksesuar fakiri (sadece kalkanı var) bir kahramanın doğuşu bence sinemaya başarı ile aktarılmış. Böyle düşünmemin sebebi belki de çocukluğumda çok fazla eski tarihli savaş filmlerini severek izlemem olabilir. Bu açıdan bakınca süper kahraman veya çizgi roman sevmeyenlerin bile ilgi ile seyredecekleri bir film ortaya çıkmış.

“Captain America: The First Avenger” sonrasında biraz da “The Avengers” filminden bahsetmemek olmaz. “The Avengers” filminde hangi kahraman ön plana çıkacak? Captain America, Iron Man, Thor ve Hulk arasından Captain America’nın “The Avengers”da “lider” konumunda olacağı basında yer aldı. Bu habere rağmen “The Avengers” filminde çok da Captain America’nın “lider” gibi gösterileceğini zannetmiyorum. “The Avengers”ın başarılı olması için gereken tek şey ise “heyecan getirecek olay akışı” olacaktır. Bunu da sağlayacak olan senaryonun kötü karakterleri olacaktır. Aksi taktirde çok fazla derinliği olmayan karakterleri (yapılan filmler sebebiyle) karşılılıklı klişe cümleler kurarak seyretmek zorunda kalırız. Bu durumu biraz da bahsi geçen dört kahramanının da filmlerinin farklı yönetmenler tarafından yönetilmesinin sonucu olarak değerlendirebiliriz.

Her sene gösterime giren süper kahraman filmlerinin geleceğinin “The Avengers” filminin elinde olduğunu söylersem, ne dersiniz? Marvel’a cesaret veren Iron Man filmlerinin gişe başarısıydı. Bu sene gösterime giren “Thor” filmi Iron Man filmlerinin gerisinde kaldı ama yine de dikkat çekici bir hasılat elde etti. “Captain America: The First Avenger” filmi gişede “Thor”un da gerisinde kaldı. DC kanadını bu sene tek silahı olan “Green Lantern” ise neredeyse gişede sadece masrafını çıkardı. Umarım son senelerde ard arda gösterime giren süper kahraman filmleri kazandığı hızı kaybetmez. Yoksa hep aynı süper kahramanları seyretmeye devam ederiz, oysa ki biz daha Deadpool ve Flash gibi kahramanları sinemada görmeyi bekliyoruz.

Yorum yapın