Adından da anlaşılabileceği gibi, beyaz delik kara deliğin tam tersidir. Kara delik uzayda, maddelerin içinde kaybolduğu bir bölgedir. Beyaz delik ise bir su kaynağı gibi maddelerin ortaya çıkmasına olanak verirdi. En azından matematiksel açıdan beyaz deliklerin var olduklarına şüphe yok. Başlangıç noktası nükleer yakıtı tükenen dev bir yıldızın patlaması olurdu. Çökmeyi durduracak bir şey olmadığından, çekim de giderek güçlendiğinden çekimin, ışığın bile kaçmasına izin vermeyecek kadar güçlü olduğu bir bölge oluşur, diğer bir deyişle kara delik. Einstein’in kütle çekimi teorisine göre, eğer kara delik orada uzayda duruyorsa merkezinde gizlenen, sonsuz derecede güçlü bir bölge, bir ”tekillik” olacaktır. Ancak eğer kara delik dönüyorsa (ki dönen bir yıldızdan meydana geldiğinden kesinlikle dönüyor olacaktır) o zaman işler değişir. Tekilliğin olduğu yerde, merkezinde bir ”boğaz” oluşturacak, maddeleri buradan içine çekecek ve evrenin başka bir yerinde dışarı atacaktır. Sonuçta maddenin dışarı çıktığı nokta beyaz delik olur; madde ve enerji termosifonu.
Öyleyse beyaz delikler nerede? Evrenin dört bir yanında. Bunu da boşluğa fırlatılan madde ve enerjilerden anlamak mümkün (aslında, Big Bang’in kendisi bile beyaz deliğin varlığına dair işaret sunmaktadır). Ancak 1970’lerin ortalarında, Amerikalı bir teorisyen, beyaz deliklerin oluştukları anda, çevreleyen toz ve gaz içine dolup anında söneceğinden kara deliklere dönüşeceğini gösterdi. Yani matematiksel bir olasılık olmasına rağmen anlaşılan o ki çirkin fizik bizim bu beyaz delikleri görmemizi engelliyor.