“Iron Man 3” (2013) / Film Eleştirisi 2

Marvel evreninin afili ukalası Iron Man, bağımsızlığını ilan eden stüdyonun “sekizinci harikası” iddiası ile geçtiğimiz Cuma günü salonlarımızı işgale başladı! Her süper kahraman üçlemesi finalinin benzer niteliklerini taşıyan Iron Man 3, daha karanlık, daha sert, daha fazla curcunalı ve elbette ki kahramanına sıklıkla yerin dibini boylatan tipik bir Marvel şovu!

Marvel evreninin şık ve popüler süper kahramanlarını nihayetinde The Avengers serisi ile evlendirmeyi başaran yapımcılar, hem “ilk filmlerin” sorunsalı olan karakterle tanışma yükünü üzerlerinden atmanın hafifliği, hem gişedeki başarıların getirisi olan büyük bütçe ferahlığı ile her ne kadar nitelik açısından patates baskıya tekabül etse de; dönemlik kabul edebileceğimiz süper kahraman filmlerinin, beyazperdede birer ikişer boy göstermesine vesile oldu.

Bu durumda, evrenin en şanslı süper kahramanının Iron Man olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Zaten Downey Jr’ın her halükarda izleyicisine keyif veren performansından azımsanamayacak bir güç alan Tony Stark’ın sureti sayesinde, Iron Man serisinin, diğer Marvel seyirliklerinin birkaç adım önünden gittiğini söyleyebiliriz.

Özellikle Lethal Weapon / Cehennem Silahı serilerinde ve Monster Squad ve Last Action Hero gibi 80 jenerasyonunun başucu filmlerinde kalem oynattıktan sonra uzunca bir süre kayıplara karışan Shane Black, gösterime girdiği dönemde değeri pek de anlaşılmamış olan 2005 tarihli Kiss Kiss Bang Bang’in ardından bir daha belini doğrultamamıştı. Yine de Black’in bu ilk yönetmenlik denemesi, o dönemde dibe çökmenin etki-tepki aşamasını yaşayan Downey Jr’ın yükselişe geçişinin de habercisi olmuştu. Aradan geçen sekiz yılın ardından, Black ve Downey Jr. arasındaki roller değişti ve bu sefer ünlü aktör, kendisini iteleyerek ayağa kaldırmayı başarmış olan yönetmene elini uzattı. Jon Favreau’nun mizah dozu yüksek Iron Man serisinin daha karanlık ve bazen de ana karakterini geri plana iten bir hikâyeye evirilmesinin ardındaki sebebin de Black’in filme yaymayı başardığı kara bulutlar olduğunu söylemek yerinde olur.

Iron Man serisi, bir üçleme ile taçlandırılırken, ana karakterimiz Tony Stark, karşımıza her anlamda değişmeye başlayan biri olarak çıkıyor. Kendisine kronolojik anlamda The Avengers filminin hemen sonrasını referans belleyen film, Marvel evreninde geçecek olan diğer yapımlar için, Stark’ı bambaşka biri olarak hazırlıyor. Bu durumda, projenin yeni bir yönetmenin ellerine teslim edilmesi da manidar olmuş diyebiliriz. İnanması güç de olsa, karşımızda egosunun yağlarını eritmeye başlayan, sorumluluk bilinci ile hareket etmeyi öğrenen bir Tony Stark var. Nihai ukalalığının yitip gittiğini söylemek her ne kadar imkânsız olsa da, başına musallat olan zincirleme belalar sebebi ile her şeye sil baştan başlayan biri olarak çıkıyor karşımıza Tony Stark. Dolayısı ile Iron Man, beyazperdedeki en büyük sınavını veriyor. Tıpkı Spider Man ya da Batman gibi…

Stark’ın geçmesi gereken bu sınavda, etrafındaki gürültü kat sayısını arttıran bir dolu unsur çıkıyor karşısında. Stark’ı bir takıntı haline getiren Aldrich Killian, baş ağrıtıcı yancı karakter kontejyanını, Happy Hogan’dan devralan sarışın, geveze ve ukala velet Harley; Stark’a hali hazırda elle tutulur bir fayda sağlamayı başaramamış olan War Machine / Iron Patriot gibi karakterlerin üzerine bir de “ABD Başkanı’nın” artık Hollywood sebebi ile müptelası haline geldiği ‘kaçırılma’ notasını da eklediğiniz vakit, Iron Man, yine benzer ezgileri mırıldanan bir süper kahraman filmi olarak tellerini gıcırdatıyor. Yine de Ben Kingsey’in The Mandarin çeşitlemesi bu tanıdık rol dağılımında biraz olsun fark yaratmayı başarıyor.

Dolgun bütçeli süper kahraman filmlerine dair bilindik tercihlere yönelmesi elbette ki Iron Man 3’ü sıradan ve sığ bir çizgi roman uyarlaması yapmıyor. Tony Strak, hali hazırda Marvel evreninin en önemli lokomotifi ve serinin üçüncü filmi her ne kadar fazla ezber bozmayan telden çalsa da, en başarılı süper kahraman serisinin sonuna başarılı bir biçimde eklemleniyor. Hatta serinin lezzeti, artık abecesi izleyicisi tarafından çözülmüş bu tercihleri yinelemiş olması sebebi ile yerinde kalıyor.

Nihayetinde, çizgi roman dünyasının şımarık çocuğu Tony Stark’ın bütün oyuncakları elinden alındıktan sonra her şeye sil baştan başlaması, kabuğu olan demir kostümü olmaksızın sevdiceği Pepper’ı, onun kadar olmasa da sevgide ve saygıda kusur etmediği Amerikan Başkanı’nı, totalde de dünyayı kurtarma çabası, izleyiciye de Stark’a daha fazla yaklaşma imkânı tanıyor.

Tony Stark, tahmin edileceği üzere bu sefer bir çuval dolusu bela ile yüz yüze geliyor. Sadistlik abidesi terörist Mandarin, genetiğini kurcaladığı askerler ile dünyayı kontrolü altına almak üzereyken, bir de başına Killian derdi peydah olan Stark; bütün bu arbedenin arasında bir türlü geliştirme imkânı bulamadığı yeni kostümlerinin hataları ile cebelleşirken, diğer taraftan da zamansız panik ataklarını dizginlemeye çalışıyor.

Karşımızda, birkaç hedef şaşırtma hamlesi dışında, tahmin edilebilirliği oldukça yüksek, yol haritası da kalın kalın çizilmiş bir hikâye duruyor. Downey Jr’ın yine aynı keyifle canlandırdığı Tony Stark dışında, özellikle Uwe Boll gibi ultra başarısız yönetmenlerin elinde hunharca harcanan Ben Kingsley’in sağ gösterirken sol çakmayı başaran performansının hakkını teslim etmek gerekiyor. Guy Pearce ise son yıllarda farklı sıkalalarda karakterleri neredeyse aynı kalıba tekabül eden performansı ile ete kemiğe büründürme alışkanlığını ısrarla koruyor.

Son tahlilde, Marvel evreni git gide büyüyen bir evren ve Iron Man şu hali ile bu evrenin toparlayıcısı görevini üstleniyor. Şu dakikadan sonra elbette ki seride radikal değişimler beklemiyoruz. Bununla birlikte serinin bu üçüncü filmi, hikâyesindeki ton değişimi açısından Marvel tandanslı süper kahraman filmleri arasında kendisine has bir yer edinmeyi başarıyor. Eksikleri ise, son yıllarda perdede gördüğümüz çizgi roman uyarlamalarının tuzu biberi, havası suyu olarak kabul edeceğimiz türden… Egosundan ve göğsündeki şarapnel parçasından kurtulmayı başaran Tony Stark’ın Marvel evrenine nasıl dönüş yapacağını ise zaman gösterecek…

Yorum yapın