Marilyn Monroe (Aptal Sarışın) Kimdir?

Dünyanın en tanınan kadınlarından biri o. Belki tanınmasında ‘Aptal Sarışın’ rolleri vesile olmuş olsa da, IQ’su 168’di. Farkı anlamanız için Einstein’in IQ’sunu söyleyeyim; 160-180 arası. Yaşadığı dönemi geçtim, şimdi bile herkes onun gibi olmak istiyor.

Ama güzellik, şöhret ve para o kadar da iyi gelmiyor. Marilyn Monroe yaşadığı hareketli hayatı, başarılı filmleri, başarısız filmleri, Playboy geçmişi ve hala sırrını koruyan esrarengiz ölümü ile, Marilyn Monroe. Aktris, model ve şarkıcı Marilyn Monroe olmadan önce, Norma Jeane’ydi. Aslında hayatında yaşadığı tüm zorlukları da Norma olarak yaşadı. 1 haziran 1926’da Los Angeles devlet hastanesinde dünyaya geldi. Annesi Gladys Pearl Baker. Ölümünden yıllar sonra bile babasının kim olduğu hala bilinmiyor. Kimi biyografi yazarlarına göre biyolojik babası Charles Stanley adındaki, annesinin çalıştığı yerdeki elemenlardan biri, kimine göre de annesinin ikinci kocası olan ve Norma’ya soy adını veren, Edward Mortenson, Marilyn Monroe dışarıdan baktığımızda eğlenceli, neşeli, hayat dolu gözükse de, oldukça zorlu geçen bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşadı.

Ama hiç pes etmedi. Hatta o kadar çabaladı ki, genç yaşta istediği her şeyi elde edebilir bir üne sahip olmuştu. Birçok erkek onun için yanıp tutuşuyordu. Onu etkilemek için yapılan şeylerin, alınan hediyelerin haddi hesabı yoktu. Neyse, konumuza geri dönelim. Norma’nın ailesi hep akıl hastalığından çekmiş. Anneanne ve dedesine manik depresyon tanısı konulmuş. Dayısı akıl hastanesinde yatmış bir süre. Oradan çıkınca ise intihar ederek hayatına son vermiş. Annesi Gladys de şizofreni hastalığı nedeniyle hastaneye kaldırılmış. İşte bu yüzden Norma yani Marilyn Monroe, yetimhanelerde ve bakıcı ailelerin yanında büyüdü. 7 yaşına kadar aşırı dindar bir aileyle birlikteydi.

Annesi akıl hastanesinden çıktığındaysa onunla yaşamaya başladı, ama bu süre de uzun sürmedi. Hastalığı kötüleştikçe annesinin yakın arkadaşı Grace McKee ile yaşamaya başladı. Norma çocukluğu boyunca 11 koruyucu aileyle birlikte yaşadı. Grace evlenince yeniden yetimhaneye gitmek zorunda kaldı, ama devlet iki yıl sonra koruyucu aile olarak yine Grace’nin yanına gönderdi Norma’yı. O zaman 9 yaşındaydı.

Annesinin en yakın arkadaşının kocası ona tecavüz etti. Norma için yine yol gözükmüştü, halasıyla yaşamaya başladı, ancak bu sefer de halasının oğullarından zorbalık gördü. Kendi halasında yapamayınca da, bu sefer koruyucu ailesinin halasına gitti, ama onlar da çok yaşlıydı ve mecbur gidilecek her yer tükenince, Norma, tecavüze uğradığı eve gitmek zorunda kaldı. Belki tüm bunlara katlanması çok zor olduğu için, çareyi 16 yaşında evlenmekte buldu.

Hayatına 3 evlilik sığdıran Norma’nın ilk eşi komşularının 24 yaşındaki oğluydu. Evlilikleri 4 sene sürdü. Boşanmalarının ardından Norma ismiyle The Blue Book mankenlik ajansına kaydoldu. Modellik yapmaya başladı. Aynı dönem oyunculuk ve şarkıcılık kurslarına da gitti. Kısa sürede ajansın en başarılı modellerinden biri haline geldi. Bu kendi çapındaki başarısı 20th Century Fox’un yöneticisinin dikkatinden kaçmadı. Hemen Norma’ya bir deneme çekimi yaptılar vr ardından kısa dönemli bir kontrat imzalandı. İşte bu esnada ismi uzun ve telaffuzu zor olduğu için, adını değiştirmeye karar verdiler. Daha sonra sinema ikonu olacak bu isim için Norma ilk önce “Marilyn mi? Onun nasıl yazıldığını bile bilmiyorum” demişti. Kısa süreli kontratı zamanında iki film çekti ve başarısız oldu.

Bu başarısızlığı da onu bir süre sinemadan uzak tuttu, zira Fox da kontratı yenilememişti. Şarkı söyleme ve dans etme fırsatını bulduğu ilk filmden sonraysa, yavaş yavaş yeniden sinemaya ısındı. İki yıl boyunca küçük, önemsiz rollerde beyaz perdede göründü. Sonra Fox, bu tekniği kullanarak ‘Monkey Business’ filminde Marilyn’i oynattı, ve ünlü olmasında ilk basamağı bu oldu. Film eleştirmenlerinden güzel dönüşler alıyordu ama bu başarı konuşulmaya başlandıkça, Marilyn’in setteki halleri de gün yüzüne çıkmaya başladı. Daha ünlülüğün başında olan Monroe, film setinde kapris yapmaya başlamıştı. Ezber yapmıyor, içine sinene kadar sahneyi tekrar tekrar çekmek istiyor, sete geç geliyor ya da çeşitli bahanelerle hiç gelmiyordu. Kendine güveni yoktu ama mükemmeliyetçiydi de.

Bunun için anestezi amacıyla da kullanılan, ağır bir sakinleştirici özelliği olan, barbitüratlar içiyor, amfetamin kullanıyordu. İlaçlarla birlikte alkol de alıyordu. Yani anlayacağınız, psikolojik sorunlarını sete yansıtmaya başlamıştı. Şansı mıdır yoksa ayarlama mı bilinmez… 1952 yılında ilk başrolünü oynadığında, psikolojik sorunları olan bir çocuk bakıcısının rolünü yapıyordu. 1953 yılında ise Niagara ile tam anlamıyla şöhrete kavuştu, derken bir skandal yaşandı. Seksi pozları ortaya çıktı, ve Marilyn neredeyse başlamadan bitecek şöhreti için, kıvrak bir hareketle, “Aç kaldım, yemek yiyebilmek için seksi poz verdim” diyerek, rüzgârı arkasına almayı başardı. Hatta o zaman çıkan pozları ‘Playboy’ dergisinin ilk sayısının kapağında yayımlandı. Kısa sürede A sınıf aktrisler arasına girdi. Bu dönem ikinci evliliğini beyzbol yıldızı Joe DiMaggio ile yaptı. Evlilikleri sadece 9 ay sürdü, âmâ bu son görüşmeleri olmayacaktı. Sarışınların üzerine yapışmış bir aptallık kalıbı vardır.

Marilyn de bir süre sonra bundan sıkıldı, ve daha iyi rollerde oynayabilmek için New York’a oyunculuk okumaya gitti. Buradaki eğitimi sırasında Arthur Miller ile üçüncü evliliğine imza attı. Kendi prodüksiyon şirketini kurdu ama, eski şirketi ile de daha sağlam temelli bir anlaşma yaparak, artık sadece kendi istediği filmlerde oynamaya başladı. Zira ‘Tiffany’de kahvaltı’ filminde, Audrey Hepburn’dan önce teklif ona gelmiş, ancak Marilyn’in oynamasının uygun olmadığını şirketi onun adına karar vermişti.

Böyle fırsatları kaçırmak istemiyordu. Bu anlaşmanın şartlarına dayalı olarak 1955’de ‘Bus Stop’ filmini çekti. Bu, Marilyn’in kariyerindeki en dramatik performansıydı. Oscar muadili birçok ödülü kazandı, ve bu filmden sonra Londra’ya giderek orada da daha çok tanındı. Londra’dan döndüğünde ise hamile olduğunu öğrendi, âmâ çok geçmeden dış gebelik nedeniyle bebeğini aldırmak zorunda kaldı. Marilyn’in zaten kırılgan olan psikolojisi için bu hiç de iyi olmamıştı. 1959’da ‘Some Like It Hot’ ile en başarılı filmini yaptı, ve altın küre kazandı. Bu başarı yine beraberinde sorunları da getirdi.

Marilyn’in kaprisleri konuşulmaya başlandı. Yine ilk zamanlardaki şeylerdi aslında. Ezber yapmaması, sete gelmemesi, alkol sorunu olması vesaire vesaire. Üstelik çekimler sırasında yine hamileydi, ve film bitince düşük yaptı. Kariyerinde hep güzel filmler yaptı demek zor. Bir başarılı oldu, bir olmadı. Başarılı olmayan filmleri arasında ‘Let’s Make Love’ da vardı, ancak film güzel hasılat yapmasa bile, burada söylediği şarkıyla kendinden bahsettirdiği Marilyn yine. Hakkında konuşulmasının bir diğer nedeni de, iş arkadaşı Yves Montand ile yaşadığı yasak aşktı. Buna rağmen kocasının senaryosunu yazdığı 1961 yapımı filmde oynadı. Ancak yine film boyunca psikolojik ve fiziksel sorunları gözlemlendi. Reçeteli ilaç kullanıyordu, ve sette birçok defa sinir krizi geçirip, hastanelik olmuştu. Bu film de başarılı oldu denemez, aynı evlilikleri gibi. Çift boşandı ve Marilyn Monroe depresyon sebebiyle bir psikiyatri kliniğine yattı. 1961 yılında akıl hastanesindeyken, 1954 yılında evlendiği Joe’den yardım istedi.

Çıktığında ilk çıplak sahnesinin yer alacağı ‘something’s got to give’ filmi için sete girdiler, âmâ Marilyn hiç değişmemişti. Özellikle “Hastayım” diyerek setlere gelmiyordu. Onun durumunu düşününce bunu idare ediyordu şirketi, ancak bir yere kadar. John F. Kennedy’in doğum günü için şarkı söyleyinceye kadar. Marilyn’in seti asıp, koşarak doğum günü partisine gitmesi, ve burada happy birthday şarkısını söylemesiyle, Fox şirketi tüm anlaşmalarını iptal etti. Marilyn, John F. Kennedy’e büyük bir aşk besliyordu. Kennedy ile bir otelde zaman geçirdiği de biliniyor. Yani bu yasak ilişki o kadar da gizli değildi. First Lady Jacqueline’in bile haberi vardı ve sessiz kalıyordu.

Marilyn Monroenin Ölümü

Kennedy ise Marilyn ile birlikte olmuyordu, çünkü onun, eşi gibi kaçamaklarına sessiz kalmayacağını biliyordu. Ve bu durum Marilyn’i içten içe tüketiyordu. Fox ona tazminat davası açmıştı, âmâ filmdeki partneri sadece Monroe ile oynamak istediğini söylediği için, açılan dava geri çekildi, Marilyn ile yeni bir anlaşma imzalandı. Ama film hiç bitemedi. Marilyn Monroe 5 ağustos gecesi, Los Angeles’taki evinin yatak odasında, 36 yaşında aşırı dozda sakinleştirici ilaç kullanımından dolayı hayatını kaybetti. Ölüm nedeni ilk bakışta intihar gibi duruyordu. Ama hem Kennedy ailesiyle hem de mafya ile olan iletişiminden dolayı, birçok komplo teorisi üretildi. Delillerle oynanmıştı, otopsi sırasında alınan doku örnekleri kaybolmuştu.

Aşırı doz ilaç alımından öldüğü söyleniyordu, âmâ midesinde hiç hap bulunmamıştı. Gece 03:00’de yatak odasında ölüsünün bulunmasından tam 1,5 saat sonra polise haber verilmişti, ve o gece hizmetçisi polisler eve geldiğinde çamaşır yıkamıştı. Tüm bunlar göz önünde bulundurulunca, dava 1986 yılında neredeyse yeniden açılacaktı, âmâ delil yetersizliğinden dolayı açılmadı. Marilyn Monroe ise dünyanın en bilinen kadınlarından biri olarak, sırra kadem basan ölümüyle hala anılıyor. Onun gibisi çok geldi, âmâ hiç biri Marilyn Monroe olamadı.

Yorum yapın