Sinop Gezilecek Yerler

Sinop‘un adının bir Amazon kraliçesi olan Sinope‘den geldiğini biliyor musunuz? Öğrendikten sonra kadın eli değmiş bu şehrin nasıl olup da memleketin en dingin şehri seçildiğini merak safhasına geçiyorsunuz. Çünkü şehirlerin kaderleri de tıpkı insanlar gibi, farklı hayata geçişler olabiliyor lakin gen denilen şey (huyu, suyu, yokuşu, uçurumu, rüzgarı, yeli ve nicesi) baki kalıyor. Yani kadın ruhundaki bir şehirden gel de bekle böylesine bir rehavet! Sinop çok konuşkan değil, kalabalığı boğmuyor, sesi baş ağrısı yapmıyor. Aksine kalenin hizasında bir evde Karadeniz’e bakan bir pencerem olsun, gıkı çıkmayan bir hayatın tek sesi deli dalga olsun dedirtecek kadar felsefe girizgahı.

Gelelim Kraliçe Sinope’ye!

Sinope öyle güzel bir tanrıçaymış ki Zeus bile onu görür görmez aşık olmuş. Yunan mitolojisine göre Karadeniz’in ilk kenti de burası. Ardından Samsun, Giresun ve Trabzon Krallıkları kurulmuş. Tarihinde ise kimler yok ki! Hititlerden, Lidyalılardan, Perslerden bu yana süregelen geçmişinde birçok rivayet biriktirmiş.

Memleketimizin en mutlu şehri olma unvanını hala elinde bulunduran Sinop, Karadeniz’in doğusuyla batısını ayıran bir sınır gibi. Ama bu sınır elbette ki mutluluk-mutsuzluk sınırı değil, tamamiyle farklı kültürler kastımız. Yani sokaklarında gezerken Karadeniz’de değil de, bir Marmara şehrinde yürüyormuş hissine ve genç nüfusun dinamizmine kapılabilirsiniz ki Trabzon’da caddede gezerken aynı hissetmiyorsunuz mesela!

Bir de sanırız ki Sinop Diyojen‘in doğduğu yer olduğundan bu sakinlik rivayeti. Neredeyse 2500 yıl önce yaşayan sivri dilli, yarı akıllı yarı deli bu filozofun mülkiyet reddeden tavrından mıdır nedir, şehirde gençlerin çoğu işsizmiş. Şehirle tarihsel bir göbek bağı bulunan Diyojen heykeli Sinop Cezaevi‘ne giden yol güzergahında karşınıza çıkıyor. Elindeki fenere dikkat! Gündüz vakti niye fenerle geziyorsun diye soranlara cevabı ‘dürüst bir insan evladı bulmak için’ cevabını yapıştırmış. Meşhur heykel yakın zamanda sırf Yunanlı diye kaldırılmak istenmiş. Dileriz siz gezerken yerinde olur, ne diyelim!

Karadeniz‘in en yeşil yeri değil Sinop. Şelaleleri, ormanları bol olsa da, en çok da dolu dizgin plajlarıyla anıyorsunuz adını. Başta da belirttiğimiz gibi bildiğimiz Karadenizlilerden değil! Dalgası hırçın bir deniz, nam-ı dingin bir şehir ve sakin-hırçın sınır çizgisinin tam da ortası bir konum. Diyojen‘in hayata katıldığı, umut edip beklediğini aradığı ve kimseyi de pek takmadığı Sinop‘un nerelerini görmeli, nerelerini gezmeli, biz gezdik de ne gördük’ün özetleri ise tam da aşağıdaki gibi. İşte Sinop gezilecek yerler!

İnceburun Ve Hamsilos Koyu

Şehir merkezini baz aldığınızda Hamsilos Koyu 11 kilometre. Koyda daha sakin dalgalar Akdeniz’i anımsatan tatlı bir eda sergilerken dış kıyılarda dalgaların hiddetine şaşırıyor ve işte hırçın Karadeniz diyorsunuz. Çevresi yemyeşil orman. Öylesine güzel bir fon ki fotoğraf çektirmeye gelen gelinler damatlarla sık sık karşılaşıyorsunuz.

Buzul aşındırmasıyla oluşan koyun asıl adı Hamsolos. Ama biz dahil herkes adını Karadeniz’in öz evladı hamsiyle birlikte anıyor. Geçmiş dönemlerde savaş gemilerinin saklanmak için kullandığı koyda günümüzde balıkçı tekneleri demirliyor. Hamsilos Koyu‘na benzer oluşumlara dünyada sadece Norveç’te rastlanıyor.

Hamsilos Koyu ülkemizin en kuzeyi sayılan İnceburun‘da bulunuyor. İnceburun 1863’de yapılan deniz feneriyle de ünlü. Zarif mimarideki beyaz kulesinin yüksekliği 12 metre. Şehir merkezinden 20 kilometre mesafede bulunuyor ve indir bindir bir yoldan ulaşım sağlanıyor. Fotoğraf çekmeyi sevenlerden ve kadraja güzel şeyler doldurmak için patikada da sürerim diyorsanız gidin bizce.

Sinop Plajları

Sinop Karadeniz Bölgesi‘nin yazlık şehirlerinden. Haliyle şehre hangi amaçla gelirseniz gelin, tatil havasına girebiliyorsunuz. Yalnız hatırlatmakta fayda var, Sinop kıyıları öyle Akdeniz, Ege kıyılarına benzemiyor. Çoğu plajda Rip akıntısına dikkat çeken tabelalar bulunuyor. Cankurtaran ise bazılarında yok maalesef. Yüzme bilmeyenler kadar bilenlerin de dikkatli olması gerekiyor.

Karakum Plajı : Bu plajın gerçekten de kumu kara. Doğal kum rengine alışkın bünyelere suyun zemini kirliymiş gibi geliyor. Oysa ki rengi Boztepe’de oluşan yanardağ patlamalarının lavlarından, küllerinden yadigar. Kimine göre siyatiğe iyi geliyormuş bu kumlar. Sinop il merkezine yaklaşık 2 kilometre mesafede olan bu plajda şezlong, şemsiye, tuvalet, kafeterya mevcut. Ayrıca karavanınızla, çadırınızla bölgede kamp yapabiliyor, bungalov tipi evlerde konaklayabiliyorsunuz.

Sarıkum Plajı : Deniz, orman, göl kombinasyonu bu bölge Sinop‘un batısında eski otogar tarafından Akliman‘a kadar uzanıyor. İl merkeze mesafesi ise 20 kilometre.

Akliman Plajı : Şehir merkezine 8 kilometre mesafedeki Akliman da ormanla bütünleşmiş kıyılardan. Yiyeceklerinizi götürebilir, mangal yakabilir, ahşap masalarda piknik yapabilirsiniz. Plajı oldukça uzun ve yürüyüş yapmak için de ideal.

Bahçeler Plajları : Şehir merkezinde sayılabilecek bir konumda yer alan plaj ormanın içinde gizli bir bölge gibi. Bir kilometreyi bile bulmayan uzunluğu ve dar kum bandıyla merkezden pek de uzaklaşmak istemeyenlerin tercihi. Alanda orman kampı, halk plajı, dinlenme tesisi, motel, çadır kamp alanları ve belediye tesisleri bulunuyor.

Biraz Da Tarih: Sinop Camileri Ve Kiliseleri

Sinop tarihi tüm Anadolu gibi birçok medeniyetin enerjisiyle dolu olmasına rağmen, doğal güzelliklerinin yanında biraz arka planda kalmış. Şehre kısa süreliğine geldiyseniz ve zamanım dar eserlerin hepsini göremeyeceğim diyorsanız en önemli eseri Selçuklulardan kalma Alaaddin Camii‘ni görmek için imkan yaratın. Zaten hemen ilin merkezinde, Hükümet Meydanı yakınlarında kolayca bulabileceğiniz bir noktada. Görün diyoruz çünkü bu cami Kuzey Anadolu’nun en büyük Selçuklu Camisi. Kitabesinde Sultan Alaeddin Keybubat’ın ismi geçtiği için bu isimle anılıyor fakat Ulu Camii olarak da biliniyor. Erken dönem İslam mimarisinin yansıtan caminin 1214’de Sinop‘un Selçuklular tarafından fethedildiği ilk zamanlarda yapıldığı sanılıyor. 5 kubbeli ve uzun avlulu caminin batı kapısındaki kitabede ise 1385 yılında ‘Kötürüm Beyazid’ oda denilen Candaroğlu Celaleddin Beyazid Bey tarafından bir onarım geçirdiği yazılı. Avluda Candaroğullarına ait türbelerle bir de tam ortada konumlanan bir şadırvan göreceksiniz.

Uhrevi bir atmosfere sahip eski camilerden Kefevi Camisi, Mehmet Ağa Camii, Cezayirli Ali Paşa Camisi ve İskele Camisi ile Hazreti Hüseyin soyundan geldiğine inanılan Seyyit Bilal Hazretleri Türbesi, Yeşil Türbe, Çeçen Sultan Türbesi, Aynalı Kadın Türbesi de aklınızda bulunsun. Lakin ceddinizi ziyaret eder gibi, semaya avuç açarken sanki selamlaşır gibi hissettiriyor, iyi geliyor.

Sinop‘un eski dini yapılarından Balatlar Kilisesi‘nin bilinen tarihi ise camilerden çok daha eski. 7. Yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilen kilise iki haç planlı yapı ve dikdörtgen bir salondan oluşuyor. Kalıntıların içinde o zamandan bu zamana direnen fresk parçaları mevcut. Sinop’un merkezindeki yapının etrafındaki yapılaşmadan sıyrılan ve şehir surlarından sonra yaşayan farklı bir dokusu var. Keşke zaman makinesiyle biri çıksa gelse de artık taşlardan ibaret duvarların içinde neler yaşanmış anlatabilse…

Akgöl Yaylası

Biraz kuş sesi, sinirli dalgalar yerine yeşile durmuş nilüferli sularsa istediğiniz Sinop’ u biraz geride bırakın ve Ayancık ilçesine doğru yönlenin. Sinop il merkeziyle Akgöl arası yaklaşık 120 kilometre ve araçla 2 saat sürüyor. Kastamonu yolundan devam ederken 30. Kilometrede Akgöl Yaylası diye ayrılan bir yol tabelası görene kadar gidin. Yayla yol ayrımından ortalama 7 kilometre içeride. Eğer Boyabat yönünden gelecekseniz, Akgöl Boyabat’a 50 kilometre.

1200 metre yüksekteki Akgöl Yaylası‘nda kenarında kıyısında oturup güzel şeyler düşünebileceğiniz yapay bir göl var. Nilüferli sular dediğimiz de işte 3 dönümlük bu gölün üzerindeki muhteşem manzara. Köknar dolu ormanlar arasında bir sandal gezintisine çıkmak ve kürek çekerken de bir şarkı mırıldanmak ruh ajandanızdaki en mesut anlardan biri olabilir. Buraya genelikle günübirlik geliniyor ve gelmişken de piknik yapılıyor. Ama bir çadırınız varsa kurup konaklayabiliyorsunuz da! Çadırların kurulduğu bölgede kullanabileceğiniz bir umumi tuvalet ve piknik yapabileceğiniz masalar da var. Akgöl Yaylası Sinop‘un en bakir alanlarından olduğu için yaban hayvanları göl kenarına inebiliyormuş. Yaban domuzlarının sürü halinde gezdiği bilgisini de bu satırların finaline yerleştirmiş olalım.

Akgöl Yaylası’na geldiğinizde sadece 8 kilometre mesafedeki İnaltı Mağarası‘nı da görmemezlik etmeyin.

Inaltı Mağarası

İnaltı Mağarası, Sinop ziyaretinizde atlanmayacak bir yer bizce. Mitolojide yeraltı dünyasına giriş kapısı olarak anlatılan ve akustiğinde, yarasaların kanat seslerinde, sarkıtında dikitinde ayrı ayrı gizemler barındıran mağaralardan ülkemizde bolca var. Ve hemen hemen bütün mağaralara da ulaşım zor, tıpkı İnaltı Mağarası‘nda olduğu gibi.

İnaltı Mağarası ismini içinde bulunduğu köyden almış. 658 metre uzunluğundaki mağara 1996 yılında ziyarete açılmış. Mağara içinde ışıklandırma ve yoldan yukarı, mağara bölgesine çıkan merdivenler yapılmış. Yer yer piknik masaları var ve köknar ağaçlarıyla çevrili koca bir ormanda kuş seslerinden başka çıt çıkmıyor. Yalnız şöyle bir husus var ki, mağaraya yakın yerlerde yabani hayvanların, özellikle de yaban domuzlarıyla ayıların varlığından söz ediliyor. Merdivenleri çıkıp mağara girişine geldiğinizde geniş bir galeriyle karşılaşıyorsunuz.

İnaltı Mağarası ile Sinop merkez arası 90 kilometre. Boyabat üzerinden de gelinebileceği gibi Ayancık yönünü takip ederek daha kısa sürede ulaşabiliyorsunuz. Mağaranın Ayancık’a mesafesi ise 40, Boyabat’a mesafesi 55 kilometre ve yollar toprak. İnaltı köyünden mağaraya çıkan merdivenleri takip ederek yaklaşık yarım kilometre tırmanmak gerekiyor.

Erfelek Tatlıca Şelalesi

Memleketin yerüstünde (yeraltı da pekala tabii ki) keşfedilmemiş daha neresi kaldı diye her daim heyecanla beklerken Erfelek Şelalesi’nde bu heyecanlardan birini yaşadık. Devlet Su İşleri’nin Erfelek Barajı’nı yaparken tesadüfen keşfettiği bu güzellik (daha doğrusu güzellikler) artık Sinop’un ‘iyki varsın‘ı! Erfelek ilçesinin tamda iki ormanı birleştiren orta yerindeki Allah vergisi su tesisatı, tam 28 şelaleden oluşan bir Voltran gücü. 750 dekara yayılan Erfelek Şelaleleri‘nin keşfi 1997 yılında olsa da, Milli Park ilan edilmesi 2011 yılında gerçekleşmiş.

Milli parkta şelalelere tırmanıp suyun sesini dinlemenin yanında yürüyüş yapabileceğiniz minik (ortalama 1 km uzunluğunda) iki parkur var. Biri doğal bir patika halinde, diğeri ise park yönetimi tarafından yaptırılmış. Bu yürüyüşte birçok kuş türüyle karşılaşmak, göremeseniz bile sesini duymak oldukça mümkünken, kaderin güzel bir istisnası olursa bir ceylanla da karşılaşabiliyorsunuz pekala. (bize olmadı maalesef)

Yürümek, tırmanmak ve doğal göletlere girip çıkmak dışında, doğanın şuh güzlliğinden kopmak zor geliyorsa çadır da kurabiliyorsunuz Erfelek Milli Parkı’nda.

Hep güzellğinden bahsettik lakin nasıl gidileceğini yazmak da bu paragrafa kısmet! Sinop merkeze 45 kilometre mesafedeki Erfelek Şelaleleri’ne gitmek için Erfelek ilçesine geliyorsunuz önce. İlçe ile şelalelerin mesafesi ise yaklaşık 10 kilometre. Araç giriş ücreti olarak sanırız 15 tl gibi bir ücret ödeniyor. Aracınız yoksa Sinop otogarından her yarım saatte bir kalkan dolmuşlara binebilir, Erfelek ilçesine kadar gelebilirsiniz. İlçeden şelaleleye gitmek için ise yine bir dolmuş kullanıyorsunuz. Milli parka giriş araçlara olduğu gibi yayalara da ücretli. Kişi başı 5 tl.

Erfelek Şelaleleri‘ne giderken tabanı kaymayan bir terlik götürmeni ve içinize mayo giymenizi öneriyoruz. Dilerseniz piknik alanlarında otururken yemek için bir şeyler de götürebilirsiniz.

Sinop Arkeoloji Müzesi

Gözünüzde öyle gez gez bitmeyen koca bir bina, labirent gibi koridorlar canlandırıyorsanız, hayal ettiğiniz yer emin olun Sinop Arkeoloji Müzesi değil! Sinope‘nin elinin değdiği, Roma gören, Bizans gören bu koca şehirde tek katlı tek salonlu bir müze beklemiyorduk doğrusu. Çooook az bir Sinop göreceksiniz ama zaten Sinop‘un merkezinde gezeceksiniz ve rotanızda olduğu için bir saatinizi ayırın gezin deriz. Müzenin en dikkat çeken parçası geyik parçalayan aslanlar göreceğiniz bir heykel. Steller, büyük bir zeminden yadigar mozaikli bir taban parçası, ikonalar, testiler ve bahçedeki etkileyici eserlerle birlikte, salon dizaynı da hoşunuza gidiyor.

Müzenin girişinde Diyojen heykeli var. Onunla bir fotoğrafınız da mutlaka olsun.

Sinop Cezaevi

Prison Break dizisini izleyenlerden misiniz bilmesek de, biz diyoruz ki cezaevinin açık olduğu dönemlerde burada da aynı aksiyonda aynı senaryo çekilirmiş. Tüylerimizin diken diken olduğu bu sabır tarlasını, Sinop Cezaevi’ni vakit ayırıp okumak için haydi buraya!

Yorum yapın