“Süpertürk” (2012) / Film Eleştirisi

“Bir Türk uzaya çıksa ne olur?”, “Bir Türk zombi saldırısına karşı ne yapar ne eder?”, “Bir Türk vahşi batıya gitse ne kadar hızlı silah çeker?” sorularının cevabının, algılarımızdaki karşılığı kuşkusuz komiktir. Bu komikliğin sebebi ise, özünde karakter olarak kendimizi bahsi geçen durumlara yakıştıramamamızdan kaynaklanır. Hollywood sinemasına olan hayranlığımız ve bu hayranlığımızın yanında yeşeren “ulaşamamazlık” ya da uzaklık durumudur belki de kendimizi bu duruma yakıştıramama sebebimiz. İşte Süpertürk de, yine kültürümüze uzak olan (ya da olduğuna inandığımız) süper kahramanlık müessesesine istinaden benzer metotları uygulamak üzere yola çıkmış bir yapım.

Hazır süper kahramanlık konseptinden söz açılmışken, her ne kadar Yeşilçam da onlarca örneğine rastlamış olsak da süper kahramanlık, kültürümüz katmanlarını kırıp, kendisine bir türlü oturaklı yer edinememiştir. Yeniçeri, Pırılkız, En Kahraman Rıdvan gibisinden süper kahramanlara ve yetenekli çizerlerimizin elinden çıkan bir dolu çizgi öyküye rağmen, sosyal mecrada hala “neden Türk süper kahramanı yok?” sorusu sorulmaktadır.

Hollywood’un bile son birkaç yılda beyazperdeyi süper kahraman parodisi bombardımanına tuttuğu göz önüne alınacak olursa, hem yukarıda saydığım sebeplerden hem de mevcut trendin gücünden kelli, sinemamız sağlam bir süper kahraman parodisine de ihtiyaç duyuyordu tabi. Kaldı ki süper kahraman parodisine de pek uzak değiliz. Yıllar önce Hamdi Alkan’ın televizyon projesi olan Reyting Hamdi için hazırladığı Gazman serileri, bir yerli süper kahraman parodisinin abecesini – biraz da suyunu çıkararak- beyaz ekrana taşımıştı.

Biz dönelim Süpertürk’e… Kripton gezegenin bağrından kopup Anadolu’ya düşen Ekber’in “komik olması gereken” öyküsü… Ekber’in söylediğine göre Süperman ile ana tarafından uzak akraba olmasına rağmen, süper güçlerini karpuz kesme ya da kuş avlama; okeyde taş çalma ya da tarla sürme gibisinden işlere amade eden bir süper kahraman. Ailesi ile birlikte yaşayan ve doğduğundan beri de yaşadığı köyden dışarı adımını atmamış. Biraz daha basit bir tabir ile, süper güçlerini verimli bir biçimde kullanabileceği imkanlardan mahrum kalmış biri Ekber.

Yıllar sonra, çocukluk aşkının köye geri dönmesi ile birlikte Ekber’in tek düze hayatı yeniden hareketleniyor ve sevdiği kadın ile onun arkadaşını bir araba kazasından kurtarması sebebi ile de metropolün yolları Ekber’e açılıyor. İşte bu dakikadan sonra belli yerlere sıkıştırılmış, tahmin edilebilirliği fazlasıyla yüksek (daha kaba tabir ile ben geliyorum diye ciyak ciyak bağıran) belli espriler dışında; bir süper kahraman parodisinden ziyade, ‘köyden indim şehre’ formatlı bir şöhret olma hikayesinin ekseninde buluyoruz kendimizi. Tıpkı mevcut mizah öğeleri gibi, “Saf Anadolu delikanlısının kandırılma” münasebeti de olabilecek en klişe şekilde çıkıyor karşımıza. Hal böyle olunca, doğru dokunuşlarla ve doğru yönelimlerle başarılı bir süper kahraman parodisi olabilecek filmin hareket kabiliyeti de sınırlanmış oluyor.

Bazı izleyiciler “oldukça orijinal bir fikir” olarak görse de son yıllarda pek çok örneğini izlediğimiz süper kahraman parodilerinin, dört başı mamur çizgi uyarlamaları bile geride bıraktığı düşünülünce; Süpertürk fazlasıyla hantal kalıyor. Tamam, seyircide karşılık bulacağına inanılan esprilere sahip ama bu espriler uzun vadede filmi sırtlayıp götüremiyor. Şahsen “çok karikatürize” gibisinden eleştirileri inandırıcı bulmasam da, Süpertürk’deki mevcut esprilerin her birinin, bir karikatür karesi dolduracak ama dışına taşamayacak nitelikte olduğunu söyleyebilirim.

Diğer taraftan yine herkesin ezberine takıldığı üzere Recep İvedik kıvamında bir halk kahramanı yaratılmaya çalışma girişimi söz konusu değil. Tam tersine, Ekber, Silver Surfer’a taş çıkartacak derecede saf ve temiz kalpli bir süper kahraman. Görsel açıdan da; üzerine basılmış yumurta topuk ayakkabılar, sünger takviyeli süper kostüm (ki Organize İşler’in Süperman Samet’in de aynı kreasyonu tercih ettiği bilinir), kostümden taşan beyaz çoraplar, elden eksik olmayan tespih ya da kır saçları ile fazlasıyla absürt bir süper kahraman var karşımızda. Fakat vaat edilenleri filmde bulduğumuzu iddia edebilmek biraz güç. Tuvalet macerası ile dünyayı titreten ama arkasından dönen dolaplara Fransız kalan süper kahraman modeli; Murat Serezli’nin canlandırdığı, detay delisi Uğur karakterinin keskinliğinin gölgesinde kalıyor. Hatta filmin neredeyse bütün laf esprisi ağırlığını Uğur’un yüklendiği söylenebilir. Üstelik Ekber’in fiziki absürtlüğünün üstünlüğüne rağmen, kendisini birkaç kere katlıyor!

Sadede gelecek olursak, yukarıda da belirttiğim gibi akıllıca dokunuşlarla eğlenceli bir seyirlik haline gelebilecek Süpertürk, kostümüne yerleştirilmiş süngerden kaslarının ihtişamından beklenecek potansiyele sahip değil. Film içerisinde karakterin adına ve fiziki görünümüne dair içsel eleştiriler iyi hoş ama birkaç skecin birleşimi olarak düşünülebilecek film, başı – sonu bütünlükle ele alınabilecek gibi de değil. Sanki biraz aceleyle vücuda getirilmiş ve birkaç iyi sayılabilecek fikirle yola çıkıp, olduğu gibi kriptonit çamuruna saplanmış gibi her saniye daha fazla güç kaybediyor.

Bir seriye dönüşeceğinin sinyallerini veren Süpertürk, bu hali ile pilot bir deneme gibi… Tamer Karadağlı’nın “ben de bu piyasada varım” iddiası, uzun vadede ne yönde gelişir bilinmez ama böyle bir serinin biraz olsun izleyiciyi ciddiye almasını istememiz de biz izleyicilere çok görülmemeli… İyi Seyirler…

Yorum yapın