Her ne kadar laf ediyor olsak da hepimiz illa zamanımızın bir kısmını televizyon karşısında geçiriyoruz. Çalışırken bir yandan açık olabilir ya da bile isteye dizi ve yarışma programları karşısında saatlerimizi geçirebiliyoruz. Televizyon izlerken istesek de istemesek de reklamlara maruz kalıyoruz. Bundan daha doğal bir şey yok. Tabii reklamlara maruz kalacağız. Sonuçta iş ne olursa olsun çarkın nasıl döndüğü önemli.
Reklam gelirleri üzerinden çalışan televizyon endüstrisinin de bizlere sayısızca reklam sunmasında hiç bir yanlış yok. Fakat yanlış olan, reklamların bizim üzerimizdeki etkileri. Burada bir çok reklamın incelemesini yapıp, eleştirilerde bulunmayacağım. Fakat çok tekrar eden ve çok büyük telekomünikasyon markaların yaptıkları yanlış örneklerden bahsedeceğim.
“İnsanları gönüllü olarak belli bir davranışta bulunmaya ikna etmek, belirli bir düşünceye yöneltmek, dikkatlerini bir ürüne hizmete, fikir ve kuruluşa çekmeye çalışmak, onunla ilgili bilgi vermek, ona ilişkin görüş ve tutumlarını değiştirmelerini veya belirli bir görüşü ya da tutumu benimsemelerini sağlamak amacıyla oluşturulan; iletişim araçlarından yer ya da süre satın almak yoluyla sergilenen ya da başka biçimlerde çoğaltılıp dağıtılan ve bir ücret karşılığı oluşturulduğu belli olan (diğer bir deyimle parasal destek sağlayan kişi ya da kuruluşların kimliği açık olan) duyuru”dur.
Tanses Gürsoy, Reklam Terimleri ve Kavramları Sözlüğü
Sahurda Uyandıran Davulcuyla Reklama Davet
İnsanları gecenin bir yarısı uyandırıp (karanlıkta gelen davulcu ile ışıklar yanmaya başlıyor. Sanırım sahur vakti.) herkesi kampanyayı dinlemeye davet eden senaryolu Türk Telekom reklamı ‘keşke önceki reklamlar dönseydi’ dedirtecek reklamlardan biri. Ramazan için hızlıca yapılmış ve üzerinde düşünülmemiş reklam, başlangıcı ile ilgi çekse de Türk Telekom ana haber bülteni giydirmeli kısmı direkt kanal değiştirmeye sevk ediyor.
Akşam 7’den sabah 7’ye bir şeyleri bedava veren marka, daha akılda kalıcı bir kampanya ile bunu duyurabilirdi. Eski konsepte telefonda saatlerce konuşan insanlar bile bu reklama göre daha etkiliydi.
İnternetin ölçümlenebilirliğinin yanında neredeyse hiç ölçümlenemeyen bu mecrayı kullanmasıyla da teknolojiden ve diğer servislerin paketlerinden haberi olmayan kullanıcıyı kendine çekmeye ya da mevcut abonelerinin aktifliklerini arttırmaya çalışıyor Türk Telekom.
Hedef kitlenin içerisine kendimi koymaya çalıştığım zaman da afallıyorum. Evimde ev telefonum olmadığı gibi ödediğim sabit ücretten dolayı da sabit telefonlardan soğuyorum. Halbuki mevcuttaki kullanıcısını mutlu etmek ve elde tutmak için onlarca çözüm varken neden yeni bir şeyler sunma peşindeler ki?
A.C.A.İ.P
Vodafone, BKM Mutfak ekibi ile yaptığı anlaşmanın ekmeğini yemeye devam ediyor. Halkın sevgisini ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ programları ile kazanmış olan BKM Mutfak ekibi son zamanlarda neredeyse tüm Vodafone reklamlarının vaz geçilmezi. Ekiptekilerin yaratıcı zekaları ve espirili yaklaşımları ile -bana göre- Vodafone’un cesareti birleşince ortaya güzel reklamlar çıkıyor. Konusuna bakılmaksızın kendini izlettirebiliyor. Fakat nereye kadar? Arada başka reklamlarda da gördüğümüz BKM oyuncularının üzerine Vodafone etiketi yapıştı ve ilgi çekiciliğini yavaş yavaş yitirmeye başladı.
Freezone ile yaptığı konserler ile gençlerin gönlünde taht kuran Vodafone Türkiye, diğer Vodafone’lu ülkeler arasında ön sıralarda. Fakat çok daha aktif bulunması gerektiği alanda bulunmak yerine geleneksel medyaya yatırımlarını gittikçe arttırıyor. Büyük bir güç olarak yapılabilecek onlarca sosyal medya aktivitesinin arasında Vodafone’u neredeyse göremiyoruz.
Fasulye Hala AVEA’ya Geçiş Yapmadı
İlk başlarda komik gelen ve hatta gerçekten yaratıcı reklamlar sunan Fasulye’li Avea reklamları malesef artık eskisi gibi etkili değil. Fasulye rolündeki Erdem Yener’in güzel oyunculuğu ve mimikleri bile artık reklamı kurtarmaya yetmiyor. Çünkü Fasulye, AVEA’lıya ve AVEA paketlerine ne kadar özense ve geçmediği için pişman olsa da kendisi de bunca zamandır AVEA’ya geçmiyor. Güzel başlayan ve ilgi çekici reklamlar serisi olan Fasulyeli reklamların artık sonuca bağlanması ve fasulyenin de AVEA’yı seçmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu reklamlar Avea’ya abone kazandırmak yerine daha çok soru işaretlerine sebep olacaklar. (Sahi neden Avea’ya hala geçiş yapmadı Fasulye? Demek ki Avea’nın bir eksiği var?)
Ayrıca bu kadar sıcak bir karakteri sadece televizyon için oluşturmak büyük hata. Fasulye’nin etkisi televizyondan daha çok sosyal medyada hissettirilebilirdi. Oluşturulacak Fasulye hesapları ile kullanıcılar arasında güzel bir etkileşim sağlanabilir, muhabbetin içerisine dahil edilerek gerçekten verilmek istenen mesaj net bir şekilde verilebilirdi.
Fasulye internet kullanıcıları ile beraber etkinliklere katılsa, bizimle oturup gsm operatörlerini, teknolojiyi tartışsa, mention atarak bizimle konuşsaydı televizyon reklamlarından çok daha etkili bir çalışma yapılmış olunacak ve daha düşük bütçeler ile ilerlenebilecekti.
Senin, benim, bizim!
Geçtiğimiz yıl başlayan üniversite öğrencileri arasından temsilci seçme yarışmaları ile gençlere büyük oynayan GNÇTRKCLL yüksek prodüksiyonlu reklamları ve yeni temsilcileri ile bu sene de belirlediği konseptin dışına çıkmıyor. Ağırlıklı olarak ‘sen iste yapalım’ ya da ‘senin için bro!’ konseptli gnçtrkcll reklamları aynı zamanda aktif olarak kullanılan ve gençlerin dilinde yazılan sosyal medya mesajları ile bence hedef kitleye dokunabiliyorlar. Yılların getirdiği Turkcell’in pahalı olan imajını aynen koruyan reklamlar, imajına rağmen sağladığı avantajlarla aslında ‘pahalı gibi gözükebilirim ama 1 kahve fiyatına 2 kahve alabiliyorsun, amorti ediyorsun’ demeye getiriyor.
Operatörler arası kullanıcı transferini en kolaya indiren şey arkadaş yorumları. Arkadaşımın yaşadığı acı tecrübeler ya da benim yaşadığım tecrübeleri insanlara aktarmam ile insanlarda sorgulama mekanizmaları aktifleşiyor. Son zamanlarda da sorgulama mekanizmamızı dışa vurabildiğimiz ve hızlı dönüş alabildiğimiz sosyal medyada ise malesef telekom firmaları yarışmalar yapmaktan, havuçlar hediye etmekten ileri gidemiyorlar.
Sosyal medyada kendilerine sorulan soruları bile ‘rahatlıkla’ cevaplamak adına, kullanıcıların ‘iletişim’ bilgilerini isteyip telefonda problemlerini çözmeye çalışıyorlar. Halbuki biz halk olarak esnaflığı ve esnaf sohbetini seven bir halkız. Kendimize yakın ve sıcak gördüğümüz hizmetin yanında ‘pahalı’ ya da ‘eksik’ olsa da yer almasını severiz. Fakat bir çok markamız ve özellikle telekom firmalarımız hala insanların ‘herkese açık’ sorularına ‘özelden’ cevap vermenin peşindeler. Halbuki doğru düzgün 2 kelam sohbet ederek herkesin önünde sorun çözseler en azından ‘samimiyet’ duygusunu sağlamış olacaklar ve yüzbinlerce liralık reklamlardan daha etkili reklam yapmış olacaklar. Fakat olmaz! O zaman yapılan hatalar, söylenen sözler sadece telefonda kayıt altında kalmaz herkesin görebileceği açıklıkta olabilirdi. Kim müşterisine karşı şeffaf olmayı isterki! ‘
İnsanları gönüllü olarak belli bir davranışta bulunmaya ikna etmek, belirli bir düşünceye yöneltmek’ de reklamın tanımlarından biri. Bu cümle ile bahsedilmek istenen ise malesef tam anlamıyla ülkemizde yapılamayan ‘Topluluk yönetimi’. Topluluk yönetimi malesef soruları cevaplamak, kargaşayı önlemek adına kullanılan ve ajansların tekliflerinde ekstra gelir kalemi sağlayan bir ürün. Fakat gerçek topluluk yönetimi mevcut takipçilerin ‘abonelerin, müşterilerin’ yönetilmesinin yanında onları yönlendirmeyi bilmeyi de içeriyor. Sizce de artık oluşturuduğumuz topluluklara ‘Buradan bizim dükkana geçelim’ deme vakti gelmedi mi? Yoksa kuru kalabalığa sahip olarak, sayısal egolarınızın ve harcanan paralarınızın hükmedemediği bir topluluk daha mı çok işinize yarayacak?
Genel müdürünüzün sürekli gittiği yollara, ofisinizin çevresine hatta girdiği web sitelerine dikkat edin. Markanızın reklamlarını en çok o çevrede görebileceksiniz.
İnternetin ölçümlenebilirliğinden dem vururken ve çeşitli panellerde sayının değil etkinin önemli olduğunu savunurken, içeriğin kral olduğundan bahsederken ‘Videomuzu 100.000 kişi izlesin’, ‘Sayfamıza milyon kişi gelsin’, ‘en çok fan/follower bizde var’ gibi cümleler kurmaktan da telekom firmaları vazgeçmeli. Havuç vererek sayfalarınıza getirdiğiniz yüzbinlerce fanınız olacağına, gerçekten hizmetinizi dinleyecek kullanıcılarınızın olması daha iyi.
Reklam harcamalarını ev ekonomisine benzetmek gerekiyor. Nasıl ihtiyacınız yokken 5 tane yoğurt, 3 ekmek almıyorsanız, hiçbir zaman dokunmayacağınız kullanıcılara sahip olmak ya da ulaşmak da bir işe yaramıyor. Elinizdeki malzemeler ile yemek yapmaya çalışmak yerine sürekli yeni malzemeler alıp hiç bir şey yapmamak, bir süre sonra aldığınız şeylerin bozulmasına ve atılmasına sebep olacaktır.