“The Dark Knight Rises” (2012) / Film Eleştirisi

Batman’in 2005 senesinde Chris Nolan yönetmenliğinde “Batman Begins” (Batman Başlıyor) filmi ile başlayan üçlemesi “The Dark Knight Rises” (Kara Şövalye Yükseliyor) filmi ile son buluyor. Devam filmlerinin genelde başarısız olduğu sinema sektöründe 2008 yapımı “The Dark Knight” filmi bu kuralı bozmuştu. Filmin en önemli artısı Joker karakteri ile Heath Ledger’ın performansıydı. “The Dark Knight” filmi Batman yerine Joker filmi gibiydi. Beklentilerin çok yüksek olduğu “The Dark Knight Rises” filminin üzerine binen sorumluluk son senelerde başka bir film için oluşmamıştı.

Filmin kendisine ilham aldığı çizgi romanlar ise Knightfall (1993), The Dark Knight Returns (1986) ve No Man’s Land (1999) serileri olmuş. Serinin üçüncü filminde karşımıza çıkan başlıca yeni karakterler Catwoman (Anne Hathaway), Bane (Tom Hardy), Miranda (Marion Cotillard) ve Blake (Joseph Gordon-Levitt) oluyor. Bu karakterler bire bir çizgi romandaki gibi kullanılmamışlar. Karakterlerin ana hatları dikkate alınarak bir hikaye örgüsü ortaya konmuş. Film içerisinde bu durum başka sürprizler ile de desteklenmiş.

Chris Nolan’ın Batman filmlerindeki en olumlu yanının her filmi belli bir kavramın üzerine kurması olduğunu düşünüyorum. İlk filmde “içerisindeki öfkeyi doğru yönlendirmeyi öğrenen” Bruce Wayne’i görmüştük. İkinci filmde “kahramanın kötü ile oluşturduğu dengenin kahramana getirdiği sorumluluk” vurgulanmıştı. Bu filmde ise “kahramanın nasıl kahraman olması gerektiği” anlatılıyor. Batman üçlemesi her film için belirlediği ana felsefe sayesinde film boyunca o filme ait felsefeyi vurgulayan dialogları ustalıkla kullanıyor ve bu durum ortaya etkileyici sahneler çıkarıyor. Üçlemenin her filmi aynı yönetmenin elinden çıkmasına rağmen belirttiğim durum her filmin başka bir hava taşımasını da sağlıyor.

Filmin konusuna kısaca bakalım: (SPOILER) Harvey Dent’in ölümünün üzerinden sekiz sene geçmiştir ve Two-Face kimliği gizlendiği için bir halk kahramanı olmuştur. Bruce Wayne ise yaşananlar sonrasında Batman kostümünü bir daha giymemiştir. Uzaklarda geçen seneler sonrasında malikesine geri dönmüştür ama iç dünyasına kapanmıştır. Bane isimli bir piskopatın ortaya çıkması Batman’in de dönüşünü beraberin de getirir. Gotham şehrini barış dolu geçen senelerden sonra yeniden suç istila edecektir. Bu istila arkasında Ra’s al Ghul’a kadar uzanan entrikaları da barındırmaktadır (SPOILER).

Karşımıza çıkan yeni karakter seriye renk katmışlar. Chris Nolan’ın detaylı kurgu akışı içerisinde filme önemli katkı sağlıyorlar. Film gösterime girmeden önce özellikle Catwoman ve Bane karakterleri için yapılan bazı olumsuz eleştiriler vardı: “Anne Hataway’den Catwoman olur mu?” ve “Bane rolü için Tom Hardy kısa değil mi?”. Bu eleştiriler sonunda yanıtlarını da buldu. Evet, Anne Hathaway’i Catwoman olarak görmek bana da biraz garip geldi. Özellikle Michelle Pfeiffer’ın etkileyici Catwoman performansından sonra. Beklediğimden daha iyi bir Catwoman karşımda buldum, ama yine de tercih hakkım olsa başkasının oynamasını isterdim. Tom Hardy’nin ise çekimlerde yüksek topuklu ayakkabılar giyerek boyu uzatılmış ama karşımızda dev görünüşlü bir Bane yok. Süper kahraman filmlerinde filmi başarılı yapan ya kötüleridir ya da kahramanın çektiği acıdır. Bu filmde kahramanın çektiği acı anlatıldığı için kötüler kaybetmeye zaten baştan biraz mahkum olmuşlar.

Joseph Gordon-Levitt’in Blake isimli polis karakteri ekranı doldurmayı başarmış. Bu durum karakterden çok Joseph Gordon-Levitt’in başarılı oyunculuğundan kaynaklanmış. Serinin demirbaşları olan Alfred (Michael Caine) ve Fox (Morgan Freeman) karakterleri yine filme önemli katkı sağlamışlar. Özellikle Michael Caine’in oyunculuğu belki de sanatçının en iyi performanslarından birisiydi. Alfred için ayrı bir film çekilse yeridir diyebilirim. Blake karakterini belki de şu şekilde özetlemek doğru olacaktır: Alfred ve Fox karakterleri gibi film ile özdeşleşen bir duruş sergilemiş.

Christian Bale için de ayrı bir paragraf açmak gerekir. Genel olarak Bruce Wayne/Batman rolü için olumlu eleştiriler alan Christian Bale sinema tarihinin bugüne kadar gördüğü en başarılı Batman’i mi? Benim için “Evet.” Bu soruya “Hayır” diyenler ise genelde Michael Keaton’ı tercih ederler. Batman filmlerinden önce de takip ettiğim ve oyunculuğunu beğendiğim Christian Bale’in Bruce Wayne olarak duruşu bence son derece başarılı. Dramatik sahnelere oyunculuğu ile katkı saplarken, Bruce Wayne’in çizmesi gereken şımarık ve çapkın kişiliği de kusursuz sergiledi.

Batman filmlerinde yer alan Batman araçları her zaman ilgi çekmiştir. Araba ve motorsikletten sonra bu filmde yer alan The Bat isimli helikopter gerçekten ustaca modellenmiş. The Bat’in varlığı aksiyon sahneleri için önemli bir katkı olmuş. Filmin genel olarak aksiyon sahneleri tatmin edici duruyor. Chris Nolan zaten ilk iki Batman filminde olduğu gibi neredeyse her 20 dakikada 1 karşımıza farklı bir aksiyon sahnesi çıkarıyor. Zaten 164 dakikalık bir süper kahraman filmi de aksiyonsuz geçmez.

Mümkün olduğunca IMAX teknolojisi ile çekilen film son senelerin modası olan 3D’ye de sağlam bir cevap veriyor: “Sinema gözlük ile 3 boyutlu olmaz!”

164 dakika süren film sinema tarihinin şimdilik en uzun Batman filmi de oldu. Bu noktada seriye müzikleri ile bütünlük getiren Hans Zimmer’den bahsetmemiz gerekir. Kesinlikle başka müzikler ile seri bu başarıyı yakalayamazdı. Hans Zimmer’in gerilim ve çoşku üzerine kurulu melodileri bu filmde de kulaklarınız ile gözlerinizi eş zamanlı çalıştıracaktır.

“The Dark Knight Rises” filmi ile ilgili yabancı basında çok vurgulanan bir konuya da değinmek istiyorum. Filmde çok ciddi ekonomik eleştiriler yer alıyor. Para sahiplerinin parayı kullanma biçimleri en az 4-5 ayrı sahnede olumsuz yanları vurgulanarak eleştiriliyor. Bu duruma; Chris Nolan’ın günümüz Amerika’sına olan popülist bir yaklaşımı olarak bakılıyor. Filmin akışına olumsuz etkisi yok ama filmde özellikle vurgulanmaya çalışıldığı seyrederken hissediliyor.

Ve Batman üçlemesi sona ermiş oldu. Sinema tarihinin en detaylı süper kahraman üçlemesi de olmayı başardı. Seri gerçek anlamda bir başlangıca ve sona sahiptir. Bu durumun bence tek bir dezavantajı oldu. Üçleme boyunca doya doya Batman’in kötülerle savaşmasına tanık olamadık. Üç filmde de aksiyon fazlasıyla vardı ama filmlerde öne çıkan hep filmlerin altındaki kavram olgusu oldu. “Her son yeni bir başlangıcı da beraberinde getirir” derler: Batman sinemaya mutlaka geri dönecektir ama şimdilik bunun ne zaman ve hangi kadro ile olacağı belli değil. Muhtemelen Batman’in geri dönüşü yine üçleme şeklinde olacaktır.

Yorum yapın