“Unbreakable” (2000) / Film Eleştirisi

Vizyona yeni giren bir filmi beğenmek, o filmi seneler sonra bile beğeneceğiniz anlamına gelmez. Belki seneler içerisinde zevkleriniz veya beklentileriniz değişebilir. Bu yazımda sizlere yorumlayacağım “Unbreakable” (Kırılmaz) filminin yapım senesi 2000 ve ben bu filmi kaç sene geçerse geçsin daima seveceğim. Film ülkemizde “Ölümsüz” adı ile gösterilerek maalesef filmin adı ve içeriği içerisindeki kelime bağlantısı da ortadan kaldırılmıştır.

Filmin yönetmeni M. Night Shyamalan’ın sinematografisi içerisinde “Unbreakable”ın yeri özeldir. 1970 senesinde Hindistan’da dünyaya gelen Amerikalı yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi 1992 senesinde New York Üniversitesi’nde öğrenciyken çevirdiği “Praying with Anger”dır. 1995 senesinde ikinci filmi “Wide Awake” filmini çevirdi ancak film üç sene sonra gösterime girebildi ve sonuç başarızlık oldu. Buraya kadar yaşananları her “başarılı olmaya çalışan yönetmen adayı”nın başına gelen olaylar olarak özetleyebiliriz. Shyamalan’ın hayatı 1999 senesinde yönettiği ve senaryosu kendisine ait olan “Sixth Sense” (Altıncı His) filmi ile değişti.

Başrolünde aksiyon filmlerinin sevilen oyuncusu Bruce Willis’in yer aldığı film $40 milyon bütçesine karşılık dünya genelinde $672 milyon hasılat elde etti. Sinema tarihine “sürpriz final”i ile adını yazdıran film her kesimden övgü dolu eleştiriler aldı. Sinemanın yeni yükselen yıldızı bir anda M. Night Shyamalan olmuştu. Gelen başarının üstünden bir sene geçtikten sonra “Unbreakable” filmi gösterime girdi. Bir nevi “bu çoçukta iş var mı?” sorusunun cevabı olacak film bu sebeple Shyamalan için özel bir yere sahiptir. Başrolde yine Bruce Willis yer alıyordu.

Bu bilgilendirmeden sonra filmde Bruce Willis ile başrolü paylaşan Samuel L. Jackson’ın karakteri bize tanıtılıyor. Bu sahne ise tek planda çekilmesi itibarıyla gerçekten etkileyici bir sahne. Zaten Shyamalan’ın günlük yaşamın içerisindeki gerilimi sakin bir dille anlatarak daha vurucu hale getirmesi en iyi yaptığı işlerin başında geliyor.

Filmde yaşanan olayların detaylarına girmek istemiyorum. Eğer hala bu filmi seyretmemiş olanlar varsa günümüz sinemasında zor bulunan farklı bir hikaye seyretme zevkini sizden almak istemiyorum. Kısaca filmdeki ana karakterlere bakacak olursak; Bruce Willis’in adı David Dunn. Burada çizgi roman karakterlerinin ad ve soyadlarının aynı harf ile başlama özelliğine bir gönderme yapılmış. David Dunn günümüzde stadyumda güvenlik görevlisi olarak çalışan eski bir Amerikan futbolcusudur. Güvenlik görevlisi olması sebebiyle sürekli giydiği kapşonlu yağmurluk ise süper kahramanların pelerinli kıyafetlerine benzetilmiş.

David Dunn’ın hayatına giren Mr.Glass (Bay Cam) lakaplı Elijah Price’ı ise Samuel L. Jackson canlandırıyor. Çocukluğundan beri yaşadığı sağlık sorunları sırasında tek dostu çizgi romanlar olan Mr.Glass ile David Dunn’ın hayatları kesişir veya kesiştirilir! Sıradan yaşamı içerisinde aslında büyük bir yalnızlık ve “keşkeler” ile yaşayan David Dunn’ın bu tanışma sonrasında kendisine soracağı sorular başlar. Özel bir insan olma olasılığı seyirciyi de bir anda taraf haline getirir. Film boyunca defalarca David Dunn’ın başarılı olmasını isteriz, aynı çizgi roman okurken süper kahramanın kazanmasını istememiz gibi.

Günümüzde çizgi roman uyarlamalarını karakterin doğuşuna sadık kalma ve görsel efektler eşliğinde çizgi roman dünyasını yansıtma kaygısı almıştır. “Unbreakable” filmi ise özgün bir hikaye olmanın avantajı ile tamamen çizgi roman ve süper kahraman olgularının hissettirdikleri üzerine kurulmasının hakkını fazlasıyla veriyor. Film hakkında bu kadar övgü dolu sözler söylememe rağmen bir konun da altını çizmek isterim. Eğer günümüzün popcorn aksiyon filmlerini seviyorsanız bu filmden kesinlikle uzak durun. Çizgi roman havasını belki de en iyi veren film ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyorum ama bu filmde aksiyon yok, dövüş yok, görsel efekt yok. Bunların yerine yalnızlık, sorunlu bir evlilik, babasının hayattaki yerini konumlandıramayan bir çocuk ve kahraman kavramına delice inanan engelli bir adamı seyrediyoruz.

Bir filmi gösterime girdikten tam 12 sene sonra değerlendirmenin avantajı ile M. Night Shyamalan’ın günümüzde geldiği noktaya da bakalım. Bugüne kadar toplam 10 film yöneten Shyamalan’ın üçüncü filmi “The Sixth Sense” ile yakaladığı büyük başarı bir daha tekrarlanamadı. “Unbreakable” filmi de genel olarak olumlu eleştiriler aldı ama daha sonra yönettiği her film bir öncekiden daha sert eleştirildi.

Sırasıyla; Signs (2002), The Village (2004), Lady in the Water (2006), Happening (2008) ve The Last Airbender (2010). Bu filmlerden “The Village” filminin de yönetmenin başarılı çalışmalarından birisi olduğunu düşünüyorum.

Yönettiği filmlerde küçük rollerde gözükmeyi seven Shyamalan’ın gündemde kalmak için basında en çok çıkan haberi ise “Unbreakable 2″ filmini çevriceği dedikodusudur. Yönetmenin en çok sevdiği filmi olan “Unbreakable”ın devamı ile ilgili kesinleşen bir proje şimdilik yok. “Sürpriz son” üzerine kurulu filmler yapmaya kendisini adayan Shyamalan’ın kendisini sürpriz olmayan bir sona doğru mu götürüp/götürmeyeceğini yeni projeleri gösterecek.

Yorum yapın