Günümüzde internet ciddi bir bağımlılık.Gün içinde uyanık olduğumuz saatlerin birçoğunu internet başında harcıyoruz neredeyse.
Msn’di, facebook’tu, blog’du, twitter’dı, youtube’du, myspace’ti derken zaman nasıl geçiyor anlamıyoruz.İşte We Live in Public yukarıda saydığım ve sayamadığım birçok internet oluşumunun temelini atmış, ileri görüşlülüğü sayesinde ciddi işler başarmış fakat bugün ismi neredeyse hatırlanmayan Josh Harris’in hikayesini anlatıyor.
Josh Harris bilişim teknolojileriyle ilgili bir işte çalışan, görünürde sıradan bir adam. Çocukluğu biraz farklı geçmiş. Aile onunla pek ilgilenmemiş, özellikle de annesi uslu durması için onu çoğu zaman televizyon karşısında oturtmuş. O da tamamı bir adada geçen sitcom türünden bir diziyi kilitlenip kalmış ve dizideki karakterleri ailesi olarak benimsemiş. “Beni televizyon yetiştirdi” diyor kendisinden bahsederken.
Josh çalıştığı bilişim teknolojileri işinden, kendince daha iyi bir iş için ayrılıyor ve 1990’ların ikinci yarısında o zamanlar bir ilk olan internet televizyonu pseudo.com’u kuruyor. Burada önüne gelen herkese fırsat tanıyor ve herkes istediği programı yapıyor. Rap ile ilgili olanından sinemayla ilgili olanına, yemekle ilgili olanından modayla ilgili olanına kadar aklınıza gelebilecek her türlü konuyla ilgili programlar hazırlanıyor burada. İnternette bir ilk olduğu ve oldukça geniş bir kitleye hitap ettiği için de izleyici kitlesinin yoğunluğu sebebiyle televizyonlardan daha çok reklam alıyor.Hatta CBS’ten gelen bir görevliye de kendinden oldukça emin bir biçimde “Sizi yok edeceğiz” diyerek kafa tutuyor.
Josh’ın olay yaratan işlerinden birisi de “Sessiz Olun: Her Şeyimiz Meydanda” adlı “sanat projesi” oluyor. Josh buraya oldukça büyük bir yatırım yaparak bir binanın birkaç katını kiralıyor ve her yere kamera yerleştiriyor. Tuvaletten banyolara, yatakların baş ucundan yemekhanelere kadar her yerde kamera var. Projeye isteyen herkes katılabiliyor. Ayrıca para vermelerine de gerek yok. Yiyecek içecekleri de Josh tarafından sağlanacak. Onlar sadece belli bir süre orada yaşayacaklar ve yaptıkları her şey kayıt altına alınacak. Her şeyin kendi kontrolü altında olmasını isteyen Josh, buradaki insanların psikolojileriyle oynamaktan da geri kalmıyor. Zamanla ruh sağlığında dengesizlikler yaşayan bir adamı evin en karanlık köşelerinden birisine yerleştiriyor ve istediği kişileri eski bir CIA psikologuyla görüştürerek sinirlerinin kolayca yıpranmasına izin veriyor. Çünkü bu görüşmeler sıradan sohbetlerden ziyade anlamsızca hareketlere de dayanıyor ve zaman zaman tacizden farksız hale geliyor.
Josh’ın bu projesi bir polis baskınıyla son buluyor ve Josh bu işten oldukça zararlı çıktığı için bir tatile çıkıyor. Tatil dönüşü tanışıklığı pseudo.com’a dayanan bir çalışanıyla gönül ilişkisi başlıyor ve o kadınla yeni bir projeye imza atıyorlar. “Sessiz Olun: Her Şeyimiz Meydanda” projesinin ikili versiyonunu kendi üzerlerinde uyguluyorlar. Kaldıkları evin, klozetlerin içi dahil, her yanına kamera yerleştiriyorlar ve orada yaşamaya başlıyorlar. İnternet üzerinden bir de sohbet eklentisi kurarak bu olayı interaktif hale getiriyorlar. Bu şekilde örneğin evin içinde bir şey kaybettiklerinde seyircilerden yardım isteyebiliyorlar.
Tüm bunların Biri Bizi Gözetliyor tarzı programlarının öncülerinden birisi olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Josh sadece hamleleri doğru oynayamıyor ve bu iştende de zarar ediyor. Ayrıca o güne kadar en fazla samimi olduğu kadından da ayrılıyor. Depresyona giren Josh kimselere haber vermeden uzaklaşıyor ve bir çiftlikte yaşamaya başlıyor. Tarımla uğraşıp kazandığı parayı internetle ilgili başka bir iş kurmak için harcıyor. Fakat projeyi sunduğu myspace yetkilisi hem projeyi beğenmiyor, hem nasıl pazarlayacağını bilemediğini söylüyor hem de Josh Harris ismini daha önce hiç duymadığını belirtiyor. Kaldı ki myspace, Josh’ın kurucusu olduğu pseudo.com’un biraz farklı bir versiyonu.
Her şeyiyle anormal bir adamın enerjisini harcadığı alanda önce yükselişini, sonra da düşüşünü ve bu sırada çevresindekilerden uzaklaşmasını seyrediyoruz. “Öngörülü olmak kendini kandırmayı da beraberinde getirir” diyorlardı belgeselin bir yerinde. Bana kalırsa Josh oldukça öngörülü ve cesur birisi. Cesaretine deli cesareti de diyebiliriz birazcık ama kesinlikle kendisini kandırdığını düşünmüyorum. O sadece yarattığı büyük düzeneğin çarkları içinde ezilip kıyıda köşede yaşamaya mecbur bırakılıyor. İnternet dünyası onun için bir nevi “Hayırsız Evlat Ökkeş” oluveriyor. Bir “Parayı kum gibi saçıyorum” diyen ve kendisini görmeye gelen CBS yetkilisine alenen meydan okuyan Josh’a bakıyorsunuz, bir de alacaklılarından kaçmak için Afrika ülkelerinden birisinde yaşamaya başlayıp çocuklara basketbol koçluğu yapan Josh’a… Bir yandan şaşırıyor, diğer yandan üzülüyorsunuz. İnsan ne yaparsa kendine yapıyor ve her koyun kendi bacağından asılıyor.